"Kah gülünür kah ağlanır yollar gurbete bağlanır
İnsan unuturum sanır unutulmaz unutulmaz
İlkbahar yaz mevsim mevsim bir kaç mektup bir kaç resim
Yıllar geçse o bir isim unutulmaz unutulmaz"
Mehmet
Gökkaya'nın yazdığı bu sözler çok kıymetli sanatçılar
tarafından okundu. İnsanın tabiat olarak eskiye özlem duymaya
meyilli olduğunu düşünürüm. Bu tartışılabilecek bir konudur
elbet lakin bu sözü taraftarlara uyarladığımızda tartışmaya
mahal vermeyecek kesinlikte bir gerçekliğe ulaşıyoruz. Bazı
oyuncular bir sebepten özeldir ve onlar daima özlenir.
Ortega, Bir kafa ve goooool Tuncay.
Sene
2002. Sakaryaspor'un genç yeteneği Tuncay Fenerbahçe'de. Henüz 20
yaşındaki oyuncu eylül ayında ilk maçına Gaziantepspor
karşısında çıkacaktı. Büyüklerde çok genç
harcandı Türk futbolunda. Oysa bu geleneğin aksine Tuncay Şanlı
ilk resmi maçına çıkalı henüz 2 ay bile olmadan, taraftarın
her sezon iple çektiği Galatasaray maçında daha maç başlamadan
kendisinden ne kadar çok şey beklendiğini gösterircesine
tribünlere defalarca çağırılıcaktı. İlk sezonunda 20 yaşında
bir genç golü atıyor ve malum eziyet başlıyordu kasımın
6'sında. Tuncay Şanlı yükselip o topa kafayı vuruyor ve top
ağlarla buluşuyordu belki de daha önemlisi kendisi için pankart
açan taraftara koşuyordu. O, pankarta doğru koşarken kalbimize
bir taht kuruldu. 17 sayısı artık benim gibi bir Çanakkaleli için
bile daha fazla anlam ifade eder hale gelmişti.
Tuncay
Şanlı adını duyunca herhalde hepinizin aklına topu sürerken
sağa sola savrulan saçları, en az saçları kadar savruk oyunu
gelmiştir. Acaba alt yapı eğitimini başka bir ülkede daha yüksek
standartlarda alsa acaba inanılmaz bir yıldız mı çıkar yoksa
taktik bilgisi kalpten oyunun önüne geçtiğinden daha sıradanlaşır
mıydı bilinmez. Bilinen birşey varsa, özellikle son sezonlarda,
çok özlendiğidir. Sahadaki taraftardı Tuncay. Basketbolda sık
kullanılan deyimle takım sıkışınca sazı eline alır, rakip
kışkırtmaları onun oyununu alevlendirirdi. Ali Sami Yen'de bir
baba hindi yapacak kadar, Çok Güzel Hareketler Bunlar'da bir sahne
göründüğünde bize hasretle iç çektirecek kadar, Alex'e
Fenerbahçe adına ilk golü attığında yanındaydım futbolu
bırakırken de yanında olmak isterdim diyecek kadar bizden O.
İngiltere'ye
gittikten sonra ön liberoya çekilecek kadar hırslı ve mücadeleci
bir oyuncuydu lakin bileklerini de son derece iyi kullanır zaman
zaman zor vuruşlarla çok estetik gollere imza atardı. Hemen akla
Manchester United maçı gelmiştir. Hattrick yaptığı maçta
inanılmaz bir röveşata golüne imza atmıştı. Lakin Tuncay
Şanlı'nın oyun karakterini tam anlatan gol hiç şüphesiz bu
değil. Milan'a karşı 1-1 sürdürülen inanılmaz oyunun son
dakikalarında 2 gol yiyip 3-1 mağlup dönmüştü Fenerbahçe
İtalya'dan. Hem ümit verici hem heves kırıcı bir maçtı. Öyle
çok yaklaşmıştıkki puana hatta puanlara. Kaka son dakikalarda
ipi çekmişti işte. Hemen o hafta sonu Beşiktaş maçı; son
dakikalara Fenerbahçe bu kez önde girmiş maçın sonunda
Kleberson'un füzesi skoru eşitlemişti. İşte tam o anda sahadaki
isyan kendini gösterdi. Topu aldığında henüz 3. bölgeye
giriyordu lakin uzun adımları, hızı ve Nobre'yle giriştiği
verkaç sonucunda penaltı noktası civarındaydı ve top da
önündeydi. Zor pozisyonda güzel vuruşla golü atıp 3 puanı
Fenerbahçemize getirdi. O maç bir kandil akşamına denk gelmişti.
Köyde camiden çıkar çıkmaz arabaya koşup maçı dinlemeye
başlamıştık babamla. Kleberson'un golü gelince çocuk aklımla
dualarım kabul olmadı mı acaba diye düşünmüştüm. Tuncay
Şanlı o gece bendim sanki eminimki dualarımız aynıydı, o golden
sonra takım arkadaşlarıyla kutluyordu bense babamla ama sonuçta
ikimiz de sakatlanmıştık. Eminimki ikimizde sakatlığa rağmen
deliler gibi mutluyduk. Dedim ya işte bizden O.
Ben
endüstriyel futbol lakırdılaşmasını pek sevmem lakin aradığımız
o amatör ruh Tuncay Şanlı'ydı. Açıklamalarında konuşmalarında
beyefendiliğinden taviz vermez lakin takım arkadaşlarıyla olan
sıcak ilişkilerini bir küçücük videodan dahi anlayabiliriz.
Tuncay Şanlı kazanılan bir maç sonrası mikrofonu eline almış
Pierre
Van Hooijdonk'a uzatmış İngilizce maçı sormaya çalışıyor
lakin Pierre ona "ibne" diye cevap veriyor. Belli ki herkes
onu çok seviyordu. Tıpkı bizim dönemimizde doğan çocuklara
verilen Oğuz-Aykut-Rıdvan isimleri gibi Tuncay adı verilir olmuştu
çocuklara. 5 sezon forma giyip 3 şampiyonluk yaşayıp ayrıldı
Fenerbahçe'den. Ve İngiltere macerası başladı. Açıkçası bu
yazı için istatistiklere de bir bakayım demesem İngiltere
macerasının kötü geçtiğini yazacaktım lakin ilk iki sezonda 75
maçta forma giymiş. Sonrasında bir süre Almanya, yeniden
İngiltere... Acaba döner mi? Kadroda bile olsa yeter forma girene
kadar kulübeden bile çok iş görür dediğimiz bir transfer
sezonunun ardından Bursaspor. Allah'a şükür rakip formayla bile
olsa çıplak gözle izlemek nasip oldu Tuncay Şanlı'yı. Maçtan
önce tribüne çağrıldığında öyle içten selamladıki bizi...
Her paragrafta bizden diye yazıcam herhalde. Hakikaten bizden. Golü
atınca kusura bakmayın görevim bu der gibi bir hareketi vardı hoş
gole ofsayt çalındı ama o bu düdüğü bilmeden bizim kalbimizi
yeniden kazanmıştı.
Alex'in
jübile maçında oynayacağını öğrenmeden bir iki gece önce
rüyamda gördüm. Bir halı saha maçı vardı. Tel örgünün
arkasındayım Tuncay Şanlı sahada. Gol atıyor sevindiğimi görüp
yanıma geliyor. "Abi" diyorum "çok özlemişim seni
izlemeyi. Ölmeden çubuklunun altında bir kez gördüm ya."
Gülümsüyor bana ve "eyvallah kardeşim ben de çok özledim
bu formayı" diye cevap veriyor. Rüyamda bile adam!
Bu
kulüpte çok futbolcu oynadı, çok futbolcuya maaş ödedi bu
taraftar. Çok azı senin kadar gönülden oynadı çok azıyla senin
kadar gönülden bağ kuruldu. Eyvallah abi çok sevindirdin bizi.
İnşallah daha sevindireceğin günler olacak. İngiltere, Almanya
ligi tecrübelerin var 80 kez A milli formayı giymişsin birlikte
yaşanacak daha çok zaferlerimiz var be abi. 204 maçla 77 golle 25
asistle kurulup biticek bir ilişki değil seninle bu taraftarın
ilişkisi...
Oğuz
Cicak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder