31 Ağustos 2014 Pazar

OBRADOVIC v2

Yükleniyor...

2013-14 basketbol sezonunda elindeki Bo Mccalebb, Bojan Bogdanovic gibi oyunculara güvenerek başladı Obra. Bu oyuncuların kalitesi onlara bir şans vermeye yöneltti belki de. Bu iki oyuncunun takımda kalması, oyun kurmada ve guard pozisyonunda sıkıntı yaşamamıza (Kenan Sipahi biraz olsun dindirmişti fakat onun da sakatlığı malumunuz), 3 numaradan ribaunt ve savunma zaafiyeti göstermemize ve top paylaşmada sıkıntı yaşamamıza neden oldu. Bo Mccalebb, Ömer Onan, Melih Mahmutoğlu, Emir Preldzic ve Bojan Bogdanovic ile guard rotasyonumuz bizi sadece bir yere kadar idare etti. 

Bo oyunda iken, muhakkak Emir'e ihtiyaç duyuldu. Emir ve Bojan oyunda iken hantal bir 5 ortaya çıktı. Bu guardsız 5 (guardsız 5 diyorum çünkü Bo da saf bir guard özelliği taşımıyor) oyun içinde birçok probleme neden oldu. Bu sıkıntıları aşmak denenen 4 kısalı rotasyon ise sadece oyunun belli anlarında derde derman olabiliyordu.

Takımda şutuna güvenebileceğimiz tek bir isim yoktu sezonun genelinde. Yukarıdaki saydığımız isimlerden sadece Bojan sezonun ilk yarısında istikrarlı şu sokabildi. Forvet pozisyonunda Bjelica'nın şutuna güvensek de skorer olmayan oyun stili gereği ancak bir-iki atışını görebiliyorduk maç içinde. Kleiza bir var beş yoktu. 



 

Özetle bunlara mal olmuştu "eskilere verilen sanş". Bu sene bittiğinde Obra'nın Bo, Bojan ve Kleiza ile devam etmeyeceğini tahmin etmek zor değildi. Yerine yapılacak transferlerin oyun karakteri de ortaya serilmiş problemlerden yola çıkılarak üç aşağı beş yukarı belli olmuştu. 

Jan Vesely pota altı sertliğimizi ve ribaunt sıkıntımızı çözmesi düşünülen isim. Kleiza oyunda iken yaşadığımız ribaunt sıkıntısı Vesely oyunda iken yaşanmayacaktır. Bjelica ve Vesely sertliği, Zoric ve Oğuz Savaş yumuşaklığını kapatacak kapasitede. Geçen seneki rakip guardların yürüyerek girdiği potaaltı artık "dur bakalım delikanlı" postasını koyabilir. Tabii bu dediğimiz tamamıyle öngörü. Hesaplanan ve uygulanan farklı olabiliyor. Bunu defalarca gördük. 

Emir Preldzic ve Bojan Bogdanovic'in yan yana oynayamama problemi doğal olarak çözülmüş oldu. Bu sayede takım daha yerleri belli oyuncular ile sahada olacak. Serhat Çetin'i eğer 3 numara sınıfına sokmazsak, bu sene maçın Emir'siz bölümlerinde genellikle 3 guard ile oynayabiliriz. Zaman zaman Bogdan Bogdanovic, zaman zaman Serhat Çetin 3 numara pozisyonunda görev alabilir.

Ve Pick and roll... Çoğu yorumcuya göre şu anki kadro yapımız buna müsade etmez. Oysa ki bu Obra düzeninde p&r büyük öneme sahip. Geçen sene bile bunun yetersizliğini hissetmiştik. Ligin son bölümünde Bo Mccalebb-Oğuz Savaş/Luka Zoric ikilileri bile bu konuda verim vermeye başlamıştı. Şimdi Hickman, Sipahi, Emir, Bogdan gibi oyun görüşü yüksek oyuncularla bunu yapamayacağımızı düşünmek bence basketbola hakaret. Bu konuda sıkıntı yaşayacağımızı zannetmiyorum.

Geçen sene bol bol yaşadığımız "düşük yüzdeli dış atış" problemini ise bu sene yaşayacağız gibi durmuyor. 2013 - 2014 Eurcup MVP'si Goudelock (bu zamana kadar yazıda hiç bahsi geçmedi. Şimdi tam sırası) eli üstü altı dinlemeden şut sokabilme potansiyeline sahip fakat belli dönemlerde düşüş yaşıyor sanki. Neyse ki bu sene bir kişinin eline bakmayacağız. Kadroda şutuna güvenebileceğimiz bir de Bogdanovic var. Daha "akıllı" bir Melih Mahmutoğlu var. Serhat Çetin ve can Altıntığ var. 

Aslında bu söylediklerimizin altının dolması için sağlam bir Kenan Sipahi şart. Ricky Hickman'ın da hakkını yemek doğru olmaz fakat bu sene Kenan ilk 5 oyuncusu olacak gibi. Berk dediğinizi duyar gibiyim. Onun Kenan kadar hazır olduğunu düşünmüyorum.

Bakalım bizim öngörülerimiz sene başlayınca ne kadar gerçekleşecek?

(soruyla bitireyim ki haksız çıktığımda kıvırma payım olsun)

Dmitri Fedorovic


29 Ağustos 2014 Cuma

FENERBAHÇE'NİN ORTA SAHASI VE YENİDEN OLUŞTURULACAK SİSTEMİ 

2014-2015 sezonuna başlarken Fenerbahçe'de sadece Diego Ribas transferi yapıldı. Gönderilen isimler ise Salih Uçan, Samuel Holmen ve Cristian baroni oldu. Bu noktada Fenerbahçelilerin kafasında bir soru işareti oluştu: acaba bu orta saha mevcudu yeterli olacak mı? Sezona başlarken yapılan hazırlık maçlarında da gördük ki Fenerbahçe 4'lü savunma oynayacak yine. Zaten Egemen ekim ayına kadar oynayamayacak. Alves ise daha 1 hafta sahalardan uzak kalacak. Şu stoper kıtlığında 3'lü savunma oynaması biraz imkansız görünüyor Fenerbahçe'nin. 4'lü savunma oynarken ve Diego'yu da kullanırken oluşabilecek iki sistem geliyor aklıma ilk başta: 4-2-1-3 ve 4-3-1-2. Diego'suz bir oyun stilini benimseyeceğini hiç sanmıyorum İsmail Hoca'nın. Bunun için yeterli kredisi yok. O yüzden bu yazımda Diego'nun banko ilk on birde olacağını düşünerek temel iki sistem oluşturdum, oynama ihtimalimiz yüksek olan. İlki diamond diye de tabir edilen baklava dizilişi: 4-3-1-2.


Bu sistemde Fenerbahçe Diego'nun arkasına 3 orta saha yerleştiriyor. Bunların merkezinde ve biraz da arkalarında olan isim idealde Mehmet Topal. Kendisinin sakatlığı veya cezası durumunda da ön libero alternatifi Selçuk Şahin. Geçtiğimiz sezon Ersun Yanal, Topal'ı çok kritik bir rolde kullandı. Takım her hücuma çıktığında adeta kanat işlevi gören beklerin ardından iki stoperin arasına girerek savunmayı üçledi ve kesici, süpürücü bir rol üstlendi. İsmail Hoca ise, Aykut Kocaman ve Ersun Yanal'ın karışımı bir oyun stilini benimsemiş durumda Olympiakos, Roma ve Galatasaray maçlarında. Bu sistemde hemen her hücumda olmasa da Topal yine savunmayı üçlemeye devam ediyor ve edecek de. Onun yeri ve alternatifi Selçuk'un yeri o alan için banko durumda şu anda. Diego'nun da yerinin her iki sistemde aynı olacağını düşünürsek geriye ciddi bir alternatif sıkıntısı Fenerbahçe'yi bekliyor olacak. Baklava dizilişinde Diego'yu ve Topal'ı yerleştirdikten sonra iki isim daha gerekiyor. Bu iki pozisyon için üç alternatif var ve onlar da Alper, Emre ve Meireles. Formda oldukları dönemde Emre ve Meireles'in yeri garanti gibi görünüyor. Ancak bu iki ismin hem sakatlık sıkıntısı hem ceza sıkıntısı hem de formlarının devamlılığı konusunda ciddi soru işaretleri oluşuyor akıllarda. Bunun örneklerini geçtiğimiz sezonlarda bolca yaşadık. Bu durum maalesef Fenerbahçe orta sahası adına devamlılığın arz etmesi için en büyük sıkıntı. Ayrıca oyuncu profili olarak da ne Emre ne de Meireles sağ ve sol iç pozisyonlarında oynayabilecek isimler değil. Hücum esnasında kanatlara kayıp oradan hücuma destek verme konusunda sıkıntı yaşarlar. Emre, Meireles'e göre bu konuda bir adım daha önde de olsa bu iki ismi de bu roller için ideal göremeyiz. Alper, zaman zaman sol kanat oynadı geçen sene. Bu sezonki hazırlık maçlarında da zaman zaman Kuyt'ın yerine geçti. Yani kanat oynamayı ve o bölgelere destek vermeyi biliyor. Geçen yıl oynadığımız 4-3-3 sisteminde de görev aldığında hem sağ kanada hem de sol kanada zaman zaman kayıp, o bölgelerden hücumu destekliyordu ve Kuyt/Sow'un içe kaymasını sağlıyordu. Ayrıca içe kat eden forvetlerin oluşturdukları alan boşluklarından faydalanan Gökhan ve Caner ile de kanat aksiyonları gerçekleştiriyordu. Yani bu baklava dizilişinde Alper ideal bir oyuncu olarak ön plana çıkıyor. Ancak Alper bu ikiliden birinin yerini doldursa bile kenarda bu pozisyonlar için başka alternatif yok. Mehmet Topuz burada akla geliyor ancak son 3 sezondur kendisini ya sağ açıkta izledik ya da sağ bekte. Bu durumda sistem bu noktada kilitleniyor. Zaten bu diziliş sahaya koyulsa bile hücumda ciddi sıkıntılar oluşturacak. İleri ikilide oynayacak olan isimler kanatlara açılacak olsa merkez santrfor sıkıntısı çekecek takım. Diego o alanı doldurabilecek bir isim değil bunu hazırlık maçlarında da gördük. Sıkça ceza alanı içine ve çevresine geliyor ancak sahte 9 oynayacak bir kurguda değil Fenerbahçe. Hem oyuncu yapısı hem oyun yapısı hem de takımın pas kalitesi maalesef o standarttan epey uzakta. Savunmada ise çok sıkıntı yaşamayız. Sağ iç ve sol iç oynayacak olan ikili savunma durumunda orta alanı üçler ve ileri oyuncular da kanatlara gelip beklere yardım ederse takım savunması çok fazla sıkıntı yaşamaz. Ancak hücumda yukarıda bahsettiğim gibi ciddi soru işaretleri oluşuyor. Kanatları etkili kullanamayan Fenerbahçe'nin işi, zaten gol yememek için kapanacak rakipleri karşısında oyunun orta alana yığılmasına ve ciddi bir kilitlenmeye yol açacak. Diego gibi yetenekli bir isim bile olsa sahada bu derece kilitlenmiş bir oyunda rakibi açmak epey zor olacak. Zaten Topal ve Diego dışındaki iki pozisyonda ciddi alternatif sıkıntısı da yaşanacak. Eğer birkaç sakatlık ve ceza üst üste gelirse sistemden ciddi tavizler vermek zorunda kalabilir Fenerbahçe. Bir de diğer diziliş olan 4-2-1-3'e bakalım.


Bu sistemde ise Fenerbahçe yaklaşık 1.5 sezondur oynadığı 3'lü forvetten taviz vermeyip bunların arkasına Diego'yu yerleştiriyor. Diego'nun arkasında ise 4'lü savunmadan ötürü iki orta saha elemanı yer alıyor. Bunlardan birisi yine banko Mehmet Topal'ın pozisyonu olacak ve arada box to box oynaması gereken, iki blok arasında köprü görevi görecek bir pozisyon kalıyor. Burası için üç alternatif var ve bunlar yine Alper, Emre ve Meireles. Bu sistemin en büyük sıkıntısı bu sefer hücumdan ziyade takım savunması olacak. Ancak eğer bu sistemde roller oturtulur ve sağ ve sol forvette oynayacak olan muhtemel ikili Sow ile Kuyt fedakarlıklarını ve özverilerini artırırlarsa baklava dizilişinden daha derli toplu ve hem hücumda üretken hem de savunmada kompakt bir Fenerbahçe izleyebiliriz. Ancak bunun için hem Kuyt'ın hem de Sow'un performanslarını çok üst seviyelere çıkarması lazım. Diego ile Topal arasındaki pozisyon için ilk iki sıra özellikleri itibarıyla Meireles ve Emre'nin. Alper bu rol için biraz daha çalışması ve kendisini geliştirmesi gerekiyor. Geriden oyun kurma, diagonal paslar atma, kısa paslarda yüksek yüzde, top kaybetmeme, basit oynama gibi özelliklerini geliştirmesi gerekiyor. Emre ve Meireles'e gelirsek de bu iki isim de bu rol için gayet uygunlar. Zaten iki futbolcunun da özellikleri bu yönde. Performans durumlarına göre ve yabancı kontenjanının durumuna göre ilk on biri değişimli kullanacaklardır. Burada zaten sıkıntı orta alandan ve alternatiften çok hücum oyuncularının takım savunmasına vereceği katkı. Artı olarak da Diego'nun. Eğer Alex dönemindeki gibi bir yapıda rol verilecekse kendisine takım savunması bunu asla kaldıramaz. Alex varken kanat özellikli oyuncular sağda ve solda yer alıyordu. Bu da takım savunmasında sıkıntı oluşturmuyordu. Ayrıca birlikte oynadığı Nobre, Kezman, Semih, Güiza, Niang gibi oyuncular da hareketli ve basan oyunculardı. Kısacası koşmayan tek isim(genel anlamda koşmayan. yoksa hiç koşmuyordu demek ciddi bir körlük olur) Alex'ti ve takım bunu tolere edebiliyordu. Ancak şu anda Emenike savunma konusunda ciddi sıkıntılı bir isim. Kuyt ve Sow bu anlamda ciddi biçimde özverili ama geçen sene klasik üçlü orta sahamız varken bile zaman zaman ciddi sıkıntılar yaşıyorduk takım savunmasında. Bu anlamda uzun uzadıya düşünmek gerekiyor bu sistemi. Ana sistem yerine B veya C planı olarak da tutabiliriz bu dizilişi.

İki temel dizilişe de genel hatlarıyla değindik. Ancak bir üstte bahsettiğim 4-3-1-2 ve geçen sene oynadığımız klasik üç forvetli 4-3-3'ümüzü B ve C planı olarak kafada tutabiliriz. Geriye düştüğümüz maçlarda veya berabere giden oyunlarda çok iyi alternatif olur bu dizilişler. Ancak maça başlarkenki standart bir diziliş için hala uygun veriler yok elde. Diego'nun sadece 2 hazırlık maçında oynamış olması bu durumun en büyük nedeni. İsmail Hoca'nın basın açıklamalarına da bakarsak zaten kendisi de ana diziliş için henüz bir netlik oluşturamamış kafasında. Ligin ilk 4-5 haftalık periyodunda farklı dizilişler uygulayıp bunları skora göre revize edip, bu süreçte bir netlik kazandırması şu anda en olası seçenek. Önümüzdeki birkaç maçta kafamızda kurduğumuz bu birbirinden farklı sistemler sahaya canlı bir şekilde dökülecek ve bizim de elimizde hem oyun olarak hem de istatistiksel olarak çok daha sağlam veriler olacak. Bunların ışığında hem takımın gidişatını hem de ideal oyun yapısını kafalarımızda çok daha rahat bir şekilde oluşturabileceğiz. Umarım bu süreci en az hasarla atlatır Fenerbahçe ve sezonun geri kalanı için kredilerini erken tüketmez. Çünkü geçen sezon gördük ki sene başında, diğer takımlar henüz tam oturmamışken ve puan kayıpları yaparken alınan galibiyetler ileriki dönemde zorlu maç periyotlarında ve oyuncuların sakatlık, cezalılık gibi durumlarında ciddi bir kredi oluşturuyor. Yine geçen seneden farklı bir sezon görmemek ümidiyle. Yolumuz açık olsun.

sokriston.

26 Ağustos 2014 Salı

İKİ DEVRELİ MAÇ VE KAZANILAN BİR KUPA

Maç öncesi kafalarda üretilen senaryolardan çok da farklı olmayan bir doksan dakika izledik. Uzatmalar ise maçın ikinci yarısı gibi oldu. 90 dakika boyunca oyuna hükmeden, gole yakın olan taraf Fenerbahçe'ydi. Uzatmalarda ise yorulan Fenerbahçe'nin yerine oyun hakimiyetini Galatasaray eline aldı. Ancak bu iki durumda da eşitlik bozulmadı ve penaltılarla kupaya uzanan taraf Fenerbahçe oldu.
























Maça bu on birlerle başladı takımlar. Beklendiği gibi Galatasaray oyunu daha geride kuruyordu. Zaten Fenerbahçe'nin kadrosu Galatasaray'a göre çok daha oturmuş ve birbiriyle oynama alışkanlığı kazanmış oyuncularından kuruluydu. Prandelli'nin maça başlarken doğru hesapladığı şeylerden birincisi Fenerbahçe'nin alanlarını kapatmak ve kapılan toplarla ağır olan Fenerbahçe savunmasının arkasına sarkmak. Ancak bunu iyi uyguladıkları söylenemez. 90 dakika boyunca topa hakim olan, istediği gibi pas yapan ve oyunu kanatlara rahatça açan bir Fenerbahçe vardı. Eğer siz Fenerbahçe'nin kanatlarını tıkayamıyorsanız oyunun hakimiyetini vermeye de gol pozisyonlarını kalenizde görmeye de razı olacaksınız. Fenerbahçe için sorun ise orta üçlüdeydi. Genel performansları iyiydi bu üçlünün ancak ribaund toplamada ve ceza alanına girip rakip savunmayı dağıtmada etkisizlerdi. Bundan önceki hazırlık maçlarında en gerideki orta saha elemanı olan Mehmet Topal dahi sıkça ileriye çıkıyor ve gerek ortadan gerekse kanatlardan hücumu destekliyordu. Bu sene için Fenerbahçe'ye ciddi katkısı olabilecek bir gelişmeydi bu. Ancak bu maçta bunu pek göremedik. Sadece Topal değil, Emre ve Meireles de hücumu yeterince destekleyemedi ve ileri üçlü hücumlarda hep yalnız kaldı. Orta saha bloğundan yeterli destek gelmemesi de üretken ataklar oluşturmamızı engelledi maalesef. Fenerbahçelileri maçtan önce en çok düşündüren durum ise Galatasaray'ın kanatları tıkaması halinde sarı lacivertlilerin ne yapacağıydı. Fenerbahçe yaklaşık 1.5 sezondur bu üç forvetli 4-3-3 sistemini kullanıyor. Geçen yıl da Caner'in etkili performansının ardından bu sistem zirvesine ulaştı. Ancak Fenerbahçe'nin geçen sezon tıkandığı, oyun kurmakta ve pozisyon üretmekte zorlandığı her maçta şu net bir biçimde görüldü ki kanatları kapatırsanız Fenerbahçe'nin B planı yok. Bu sezon bunu aşabilmek için Diego alındı ancak sakatlığından ötürü Beşiktaş, Chelsea, Olympiakos ve Roma maçlarında sahada yoktu. Bu durum da Diego'lu sistemin nasıl olacağı konusunu kafalarda hala soru işareti olarak tutuyor. Eğer dünkü maçta Galatasaray takım savunmasını uygulayabilse ve Fenerbahçe bu kadar rahat hücum edemese oyun orta alana sıkışacaktı. Bu da zaten Fenerbahçe'nin Alex'in gidişinden bu yana çözemediği bir problem. Kreatifliği yüksek, adam eksiltebilen ve bitirici paslar atan bir orta saha mevcut olmadığı için oyun tam da Galatasaray'ın istediği şekle bürünecekti. İşte Galatasaray için en büyük handikap burası olarak göründü. Takım savunmasını dahi etkili uygulayamayan, savunma ile hücum blokları arası inanılmaz kopukluk olan bir görüntüdelerdi. Olcan, Burak ve Yasin üçlüsü tüm hücumlarda yalnız kaldı. Takım savunmasında ise bu sefer de arkadaşlarını yalnız bıraktılar. Burada tabii ki tüm suçu bu üçlüye yüklemek yanlış olur. Orta saha ikilisi olan Melo ve Selçuk da iyi değillerdi. Hele de Selçuk inanılmaz silik bir görüntü çizdi. Galatasaray için uzun vadede bu hücum üçlüsü ve orta saha ikilisi çok ciddi sıkıntılar yaşatabilir. Üç kulvarda da yarışacak bir takımın alternatifleri çok az olan bir on bire sahip olması kadro planlamasının vasatlığını gözler önüne seriyor.

fenerbahçe için ise bu doksan dakikada çıkarılacak bazı dersler var ancak uzun uzadıya bir analiz yapmak çok mümkün değil. Çünkü uzun süredir aynı oyun ve oyuncu yapısını kullanıyor. Diego'nun takıma entegre olmasından sonra daha detaylı ve daha teknik analizler yapmak mümkün olacak.

İKİNCİ DEVRE

Başlıkta iki devreli maç demiştim. İlk devresi 90 dakika olan bir maçtı bu. İkinci devresi ise 30 dakikalık uzatma dilimiydi. Fenerbahçe bu uzatma bölümünde daha yorgun olan taraftı. 90 dakika boyunca tempoyu belirlemesi ve oyunu geniş alanda oynaması bu yorgunluğun en önemli nedeniydi. Zaten 82'de Alves sakatlandı ve yerine Kadlec girdi. 88'de ise Emre kenara geldi, Alper girdi oyuna. Burada ekstra olarak Emenike-Webo değişikliği olabilirdi. Ancak gerek Semih-Chedjou ikilisini gerekse zaman zaman Melo'nun ileri çıkmasını önlemesi bakımından Emenike'nin, uzatmalarda gardı düşen Fenerbahçe'de oyunda kalması bir açıdan mantıklı göründü. Meireles, Sow ve Kuyt ise ciddi anlamda yorulmuşlardı. Hem orta alanda boşluk yarattı bu durum hem de kanat beklerine yardım konusunda sıkıntı yaşattı. Galatasaray 90 dakika boyunca bulamadığı boş alanları bu 30 dakikalık dilimde bulmaya başladı. Tabii ki açık ara oyunun hakimi değillerdi ancak ilk 90 dakikalık kısma göre daha iyilerdi. Bu iyiliğin temel sebebi de Fenerbahçe'nin yorgunluktan ötürü topun hakimiyetini kaybetmesi ve buna mukabil olarak alan boşlukları bırakmasıydı. Burada Galatasaray adına çok vahim bir durum ortaya çıktı: Bekir de Kadlec de tamamlayıcı stoperler. Kesicilikleri yüksek, hava toplarına hakim ve lider özellikli stoperler değiller. Bu merkezdeki aksaklığa kanat beklerinin destek alamaması ve orta alanda geniş boşluklar bırakmamız da eklenmesine rağmen Galatasaray ciddi hiçbir pozisyon geliştiremedi. Oyunu geniş alana açamadılar bir türlü. Sürekli ortadan geldiler ve bu da Fenerbahçe savunmasının işine geldi. Bu 30 dakikalık kısım Galatasaray adına 90 dakikadan daha vahimdi bence. Karşılarında oynama alışkanlığı olan, fizik olarak fit bir Fenerbahçe yokken dahi etkili olamadılar. Bu 30 dakikalık kısmı defalarca izleyecektir Prandelli ve ekibi. Çünkü bu yarım saatlik oyundan Galatasaray'ın çıkarması gereken o kadar çok ders var ki. Kalan bu kısa zaman zarfında bunları nasıl halledecekler merak konusu.


1.5 yılın verdiği oynama alışkanlığının ve oturmuş kadronun avantajıyla Fenerbahçe rahat bir 120 dakika oynadı. Çok daha erken bitirebileceği bir maçı forvetlerinin beceriksizliği yüzüne uzattı sarı lacivertli ekip. Ancak yine de sonunda kadar hak ettiği kupaya uzandı. Yine şunu iyice gördük ki, Diego'nun gelişinden sonra çok iyi bir B planı hazır Fenerbahçe'nin: üç forvetli 4-3-3. Uzun vadede Aykut Kocaman'ın sistemine benzer bir oyun yapısı bizleri bekliyor gibi. Yolumuz açık olsun.

sokriston.



16 Ağustos 2014 Cumartesi

KADIN BASKETBOLUMUZUN İLK EFSANESİ: ESMERAL TUNÇLUER'E VEDA

Biz onu Meral olarak tanıdık, sevdik. Tam ismiyle Esmeral Özçelik Tunçluer. 1980 Hollanda doğumlu Meral, 7 yılı aralıksız 9 sene Fenerbahçe forması giydi. 8 şampiyonluk yaşadı çubuklu forma ile, en büyük Avrupa kupalarında hep finallerde oynadı.



Nba'de olsa taktığı sekiz yüzük ile Ülker Sports Arena'nın ya da Metro Enerji Salonu'nun tavanında ömürlük misafir olmayı çoktan garantilemişti. Onu efsane yapan en önemli özelliklerden biri, en zor zamanlarda dahi yılmayan, inisiyatif kullanmaktan çekinmeyen basketbol anlayışı idi.

“Başladığım günden itibaren hayalim basketbol oyuncusu olmaktı. O günlerde koçum olan Aziz Akkaya’nın bir gün milli takıma seçileceğimi söylemesi benim için ekstra motivasyon oldu. Şimdi geriye dönüp o günlere baktığımda hedeflerime ulaştığımı görmek, benim için büyük bir mutluluk.”

Birsel Vardarlı onun için "Karakter olarak örnek alınması gereken bir insan. Kadın basketbolu adına çok değerli bir oyuncu. Basketbolu bırakacağı için üzgünüm ama sonrasında da birçok insan onu rol modeli alabilir.” diyor.

Son senesinde bir şampiyonluk yaşatamadı bize ama yaşattığı 8 şampiyonluk için bu taraftar ona minnettar. Birer şampiyonluğu da Botaş ve Beşiktaş forması var Meral'in. Toplam 10 şampiyonluk, yani iki elin parmakları kadar yüzüğü var. Milli takımlar bazında da bronz madalya kazandı 2013'de.

Hep fenerbahçe blog olarak olarak yaşattıklarından dolayı teşekkür ediyor ve hayatının geri kalanında mutluluklar diliyoruz. Bir Fenerbahç efsanesi olarak anacağız.