13 Nisan 2015 Pazartesi

NE DEĞİŞTİ?


Ülker basketbolda yönetimi ele alarak dönüşümü başlattı ve ardından kim bilir kaçıncı söyleyişimiz: ZELJKO OBRADOVIC geldi. Gelişiyle beraber herkeste şubenin değişeceği umudunu ekmişti. İlk sezon biraz hayal kırıklığı yaşasak da koç takımı tanıyordu daha. Sonuçta kolay bir camiaya gelmemişti. Uzun yıllardır yapılan yatırımların karşılığının alınamadığı, Karakaş belası yüzünden yatırımları ölçüsünde büyüyemeyen bir yapıya gelmişti, PAO'da geçirdiği uzun yıllardan sonra. Dönüşüme değinmişken Maurizio Gherardini'nin varlığını da tekrar hatırlatalım. Türk sporundaki kurumsallaşamama belasından sıyrılmış bir yapı oluştu sonunda Fenerbahçe Ülker'de.

Koç kendi kariyerine kıyasla başarısız 1.5 yıl geçirerek başladı İstanbul'daki kariyerine. İkinci sezonda da ilk sezon kadar olmasa da iyi bir ilk tur geçirmiştik. Korkuyordum yine de içten içe. Herkes umutlu da olsa Top 16 öncesi soru işaretleri vardı kafalarda. İşte tam bu noktada Obra adeta ben buradayım dedi. Hem takıma hem camiaya etkisini hissettirdi. Futbola odaklanmış birçok taraftar artık basketbolu da takip ediyor/takip etmeye çalışıyor mesela. Belli ana başlıklar üzerinden takımdaki değişimi anlatmaya çalışacağım şimdi.

"Bu savunmayla ne yaparız?" diyordum Top 16'dan önce. Seviye yükselince savunmanın ayak uydurup uyduramayacağını kestiremiyordum. Obradovic takımlarının savunma kimliğini yıllardan bu yana biliyorduk. Fenerbahçe Ülker'de bunu henüz gösteremediğini de. Top 16'nın başlamasıyla beraber inanılmaz bir ivme yakaladık savunmada. Takımın bir anda bu kadar keskin bir savunma yapısına kavuşması beni hala şaşırtıyor. Her oyuncunun yapabilecekleri belirlenmiş ve takım savunması oturmuştu. Özellikle oyuncu gelişimlerinde söz edeceğim Vesely'nin gelişimi çok büyük etken burada. Savunmanın Top 16'daki oyuna adapte olamamasını bıraktım, takımın ana silahı oldu. Çok maçta gördüğümüz üzere savunmayla karşı takımı yıpratarak oyunu kaosa sürükledik gitgide. Takımın; ilk grup aşamasında maç başına yediği sayı ortalaması 78.7 iken Top 16'da 74.85'e düşmüş, ilk grupta maç başına çektiği ribaund ortalaması 34.4(24 takım içerisinde 16. olmuşuz bu alanda) iken Top 16'da 36.5'a(Maccabi ile beraber 4.) yükselmiş. Savunma istatistiklerle anlatılamıyor tabii. Takımın savunma ve ribaund konsantrasyonları özellikle Anadolu Efes, CSKA Moskova ve Olympiacos deplasmanlarında çok yüksek seviyedeydi. 

"Ya tamam iyi hoş epey guard aldık ama oyun kurarken sıkıntı çekiyoruz." diyordum. Zisis gelince rahatlamıştım zaten daha izlemeden. Tam ihtiyacımız olan parçaydı. Yunan guard zaten Avrupa basketbolunun sigortası. İnsanın içi ferahlıyor. Zisis organizatörlük anlamında beklenen katkıyı da sağladı zira. Şut ritmini hala tam yakalayamamış olsa da takıma alıştı ve bekleneni veriyor. Takımdaki serbest atış hastalığının ona da bulaşması aklıma gelen kendisiyle alakalı tek olumsuz şey.

Ve oyuncu gelişimi. Direkt kendi takımında tanık olmak bambaşka bir duygu. Sezon içinde nasıl bu kadar üzerine koyabilir diyerek ağzım açık izledim; Jan Vesely'i ve Andrew Goudelock'u.



Jan Vesely, NBA'de beklediğini bulamayıp Avrupa'ya geri dönen pozisyonunu da tam olarak kestiremediğimiz bir oyuncu profilindeydi. Amerika'ya giden her oyuncunun ayı gibi döndüğü malum, Jan da epey kalınlaşmış/kalıplanmış ve 5 numara savunabilecek hale gelmişti neyse ki. Pivot oynamadığı zaman spacing açısından problem oluşturuyor çünkü şutu da olmadığı için. Devamlılık sorunları yaşayabilen, atletik yetenekleri üst düzey, deli dolu enerjik, özellikleri hasebiyle savunmada çok etkin olabilecek ama pozisyon bilgisinin henüz yeterli olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir oyuncuydu sezon başı. Obradovic'in elinin altında büyüdükçe büyüdü. Önce savunma etkinliğini gitgide yükseltti ve FBÜ'nün pota altındaki sertlik ihtiyacını karşıladı. Atlet özellikleri ve ayak hızıyla sadece pota altında değil maç sonlarında karşı takımın liderini de savunabilmesiyle daha da kıymetli onu da not düşelim. Uzun rotasyonu içinde savunmada fark yaratan bir numaralı oyuncu olma potansiyeli vardı takımda ve o potansiyele ulaştı. Serbest atışlarda dehşet bir yüzdesi vardı. Şubat-Mart gibi orada da kendisi için ciddi bir sıçrama yaptı. En azından artık Jan'ı çizgide görünce suratımı buruşturmuyorum. Hücumlarda genelde, sahayı hızlı katetmesi ve çektiği hücum ribaundlarıyla etkili oluyordu. Pota çevresinde etkisini de çok arttırdı sezon başına oranla. Özellikle pota yakınlarında kendine has yarım hook tipi bir atış belirledi ve yüzdeli bitirmeye başladı bu atışları. Savunmacısı switch yaparsa ve de Vesely onu itebiliyorsa özellikle çok ciddi bir tehdit oluşturuyor oradan.



Andrew Goudelock da Jan gibi NBA'de istediğini bulamamış ve yolu Avrupa'ya düşmüş bir oyuncu. Geçen sezon Zisis ile beraber Unics Kazan forması giyerken sezon başı İstanbul'a geldi. Ne kadar temiz bir şutör olduğunu zaten biliyorduk. Drew sezon başından beri skorer kimliğini yeterince kanıtladı. Değişimi de oyunun diğer taraflarında zira. Özellikle şut ritmini yakalayamadığı günlerde çok eleştiri alıyordu. Koçun topla oynamasına o kadar izin vermesinin ve takımın o zamanlardaki oyun yapısının da etkisi yadsınamayacak kadar çoktu bana göre. Şuursuz top kullanımını gitgide kıstı sezon içinde. Çok ideal bir kıvama taşıdı. Zaman zaman topu dilediği gibi kaldırıp atma lüksü olacak ve olmalı da. Abartmamayı başarınca bu tip skorer oyuncular çok daha özelleşiyor. Tercih mekanizmasında ciddi gelişim yaşadı bu sezon içinde. İkili sıkıştırma geldiğinde far görmüş tavşana dönüyordu başlarda Drew, şimdi ikili sıkıştırmanın geleceğini önceden kestirip pası çıkartabiliyor. Sıkışık durumlarda yaptığı top kayıplarını ciddi biçimde azalttı. Oyununa aklını daha çok koyuyor özetle. Savunmada çok kolay geçilen bir oyuncuydu. Hala öyle çok zor geçilen bir oyuncu olduğunu söylemek zor tabii ama savunmada gösterdiği gayreti yükseltti. Muhtemelen kariyerinin hiçbir döneminde ahım şahım bir savunması olmayacak zaten. Savunmasını belli bir seviyeye yükseltmesi bile takıma yansıyor, bu yüzden o adım önemliydi. Avrupa'nın en formda skoreri bu sezon kendisi. Konu dışı da olsa bu kısım oğlu İNANILMAZ SEVİMLİ. Maşallah diyelim buradan.

Takımın oyun yapısından bahsetmeden geçmek olmaz. En verimli yolu seçmedik belki ama seçtiğimiz yolda oynanacak neredeyse en verimli oyunu oynuyoruz. Savunmada karşı takımı boğarak oyunu kilitleyip oyunu bire bir yaratıcılığa döküyoruz maçın sonları yaklaştıkça. Savunmada bu işi iyi de yapıyoruz. Sezon içinde iyice keskinleşti savunma o yönde. Oyunu kilitlemek istediğimiz zaman genelde başarılı oluyoruz. Özellikle önemli maçların sonlarına kaos hakimdi. Her iki takımın da düzen dışına çıkıp oynadığı dakikaları bolca izledik. Takım da bu oyunu oynamaya alıştığı için kazanma yolunda bir adım öne çıkıyoruz. Oyuncuların şut ritmi her gün aynı olmuyor dolayısıyla belirli maçlarda kumar niteliği de teşkil ediyor bu oyun. Özellikle kısalar gününde değilse, mesela Drew el üstü üçlüklerini sokamazsa oyunun sıkıştığı o anlarda kriz yaşanabilir. Zisis geldikten ve hücumdaki organizasyon sıkıntımız düzeldiğinden beri spacingimiz çok üst seviyede. Gerek içerideki gerek dışarıdaki oyuncular savunmanın açığını işleyecek şekilde hareket ediyorlar hücumlarda. Vesely alçak postta topu alıp içeri kıvrılırken bir anda dışarıdaki boş kısayı görebiliyor, Nemanja Bjelica(onun adını anmak yeterli zira yaptıklarını anlatmaya kalksak ayrı bir yazı yazmak gerekir). Hücumdaki en önemli gösterge spacing olduğu için onu başa yazıyorum. Bir takımın spacingi iyiyse ve oyuncuları öküz değilse o takım iyi hücum ediyordur zira. Alan paylaşımı üst düzey olunca sayı bulmak çok kolaylaşıyor sonuçta. Oyuncu grubu birbiriyle iyi kaynaştı, bencillik eden yok, ekstra paslar atlanmıyor hücumlarda(hatta suyunu çıkarıyoruz bazen) ve takım olduk. Oyuncular bunu hissettiriyor. Ömer Faruk Yurtseven'in basketinde benchin tepkisi bunu anlatmak için çok yerinde bir örnek. 



Şimdi gelelim son haftalarda bizi en çok üzen olaya. Ricky Hickman. Maalesef sakatlığından ötürü sezonu kapattı. Kariyerini de etkileyebilecek kadar ciddi bir sakatlık geçirdi. Tekrar geçmiş olsun. Hem Ricky için hem de takım için üzüldük. Savunmada topa baskıyı en iyi yapan, hücumda da penetreci diyebileceğimiz yegane oyuncumuzdu. 

Takımın oturan oyununu bozmasa da sekteye uğratabilecek bir durum çıktı ortaya. Zira artık Hickman'ın oynadığı rol rotasyonun diğer oyuncularına düşüyor. Özellikle Zisis, Bogdan ve Emir'e binecek yük burada. Zisis'in şut formunu tam yakalayamadığından bahsetmiştik, durum böyle olunca zaten pek top kullanmayan Zisis daha da az top kullandı, orada alacağı sorumluluğu bir tık yükseltmesi gerek. Bogdan çok akıllı bir oyuncu, pozisyon bilgisi üst düzey, çok afedersiniz kendisi Sırp zaten, doğal yani bunların olması. Şimdi savunmada Hickman'ın yokluğunda daha çok sorumluluk alması gerekecek düzenin aksamaması için. Hücumda da oyun kurucu olarak Zisis'den arta kalan dakikaları oynaması gerekecek. Kenan'ın oynadığı her dakika maalesef eksi yazıyor hanemize. Kenan ne kadar az sahada kalırsa Maccabi maçlarında o kadar az yara alırız. Emir için de benzer şeyler geçerli. Özellikle savunmada oyuna çok daha konsantre olması gerek. Özellikle dememin sebebi Emir'in en büyük probleminin istikrarsızlık olması. Hücumda da yeri geldiğinde şutuna güvenmesi gerek. O da en büyük ikinci problemi. 

Hickman'ın yokluğunda neler yapabiliriz kısmından kısaca Top 8'e girelim. Öncelikle play-off serisi oynarken takımın başında Obradovic'in olması inanılmaz rahatlatıyor beni, sıvamadan geçmeyelim koçu. Olympiakos maçlarındaki gibi hücum ribaundlarını zorlayıp Maccabi'nin hızlı çıkmasına engel olmamız gerek öncelikle. Savunmada Devin Smith'e yoğunlaşıp Jeremy Pargo'yu kendi haline bırakmak da güzel bir strateji. Atarsa Pargo atsın nasılsa bir yerde takımı yokuştan aşağı yuvarlar. Maccabi pota altının eksikleri malum. Sofo savunmada çok zayıf bir oyuncu mesela, Tyus da atlet ve fena bir savunmacı olmasa da Hines gibi isimler kadar savunma bilgisine sahip değil. Uzun rotasyonunu sürekli şekillendirip işlemek gerek orayı. Oğuz'dan güzel bir katkı bekliyorum bu seride, koç o tip rotasyonları çok iyi yaptığı için. Oyunun geri kalan taraflarında Top 16'daki oyunumuzu ortaya koysak yeterli olacağı kanaatindeyim. 

İşte bunlar değişti. Top 16'da ne yaparız, düzenli Top 8 gören bir takım haline gelsek, boşverin yahu ilk ikiyi zaten CSKA ve Oly var takımın ayağı alışsın oralara derken saha avantajıyla ve serinin favorisi olarak çıkacağız parkeye. Teşekkürler koç. Yolunuz açık olsun takımca, bu sezon yüzümüzü güldürdünüz umarım daha da güldürürsünüz.

Aybars Elmacıoğlu (@aelmacioglu)