22 Mayıs 2015 Cuma

UNUTULMAZLAR KÖŞESİ: DİEGO LUGANO

"Kah gülünür kah ağlanır yollar gurbete bağlanır
İnsan unuturum sanır unutulmaz unutulmaz
İlkbahar yaz mevsim mevsim bir kaç mektup bir kaç resim
Yıllar geçse o bir isim unutulmaz unutulmaz"

Mehmet Gökkaya'nın yazdığı bu sözler çok kıymetli sanatçılar tarafından okundu. İnsanın tabiat olarak eskiye özlem duymaya meyilli olduğunu düşünürüm. Bu tartışılabilecek bir konudur elbet lakin bu sözü taraftarlara uyarladığımızda tartışmaya mahal vermeyecek kesinlikte bir gerçekliğe ulaşıyoruz. Bazı oyuncular bir sebepten özeldir ve onlar daima özlenir.


Tümer şimdi kullandı. Ters bir vuruş ve gol Lugano!

Tarihe sulu derbi olarak geçen mücadele. Fenerbahçemiz şampiyon gittiği Ali Sami Yen'de 25. dakikada Tümer Metin frikik için topun başına geçtiğinde kenardan sahaya atılan sular atışın kullanılmasını geciktiriyordu. Fenerbahçeli taraftarlar televizyon başında sinir küpüne dönerken Tümer Metin frikiği kullandı rakip savunmanın çabalarına rağmen top bir anda altı pasın içindeki Lugano'nun önünde kaldı ve tabiki "Cesur Yürek" bunu affetmeyecekti. Ardından Türk futbol tarihine geçecek sözleri söyleyecekti Tümer Metin tribünlere dönüp. "Atın atın biraz daha atın da biz de atmaya devam edelim!"

Türkiye Liglerinde defans anlayışı maalesef stoperlerin rakip forvetleri dövmesi üzerine kurulu. Belki de sırf bu yüzden en hırslı olması beklenen oyuncular stoperler. Lugano gibi hamleli stoperler her zaman beğenilmiştir lakin kendisinin buraya konu olmasında en az hırsı kadar attığı kafa gollerinin de etkisi büyüktür. Kendisinden önce Fabio Luciano'yu izleyen taraftarlar kendisinde de bu özelliği gördükçe Lugano'ya günden güne bağlanmıştır. Hatta bestelere konu olmuştur.


Alex frikiği kesti tam içeri
koy şimdi kafayı lugano moreno
lugano moreno ve onun kafa golleri

Sanki cesaretin sahada vücut bulmuş haliydi Lugano.Topa hamleleri, hava topuna çıkışları değil yalnızca yazının girişinde andığımız sulu derbideki golünden sonra rakip tribünlere yaklaşması (ki %100 kasıtlı olduğunu düşünüyorum daha ilk yılıydı nereden bilsin Türk futbolunda cezaların adil olmadığını) bir Ankaragücü maçında saha kenarında yerde yatan Bekir İrtegün'ün bulunduğu bölgeye taşlar yağmaya başlayınca kaçmak yerine arkadaşına eliyle siper olmaya çalışması... Takım olmak bir takımın parçası olmak böyle ufak detaylarla kendini gösteriyordu. Aynı dili konuşmayan, aynı kültürü paylaşmayan insanların bir takım olabildiğini böyle durumlarda görüyoruz. Kendisine gelebilecek bir taşı düşünmeden arkadaşının kafasını korumaya çalışıyor. Tıpkı ekran başında bizim siper olma isteğimiz gibi. Çoğunlukla futbolcuların bizi anlamadığını düşünürüm lakin Uruguay'daki lakabıyla Tota bizim verdiğimiz isimle Cesur Yürek bizi anlayanlardandı. 

2007-2008 sezonunda Edu Dracena birlikte stoperde görev yaparlarken Fenerbahçemiz Chelsea, İnter, Sevilla gibi dönemin güzide takımlarına karşı galibiyetler alıyordu. Şampiyonlar ligi yarı finalinin kapısından döndüğümüz sezonda Lugano tek golünü Sevilla'ya atıyordu fakat ne goldü o gol. Penaltı noktası yakınından kafayla vuruyordu Alex'in kullandığı köşe vuruşundan gelen topa. Öyle bir yere yolladıki o direkte adam olmamasına rağmen kaleci uçup yetişemedi. Hatta iddia ediyorum direkte adam da olsa yükselip engelleyemezdi golü. Tüm vücuduyla hatta hırsıyla atmıştı golü. bütün sezonu o hırsıyla oynadı gerçekten tüm takım. Fenerbahçeli komşusu olan her futbola ilgisiz o yıl sık sık rahatsız olmuştur gürültüden. Çılgınlar gibi sevindiğimiz bir sezondu. Evin içinde kaç kez depar attığınızı hatırlayın. Kaç kez döküldü bardaktan çaylar kolalar gole sevineceğiz derken. Kaç kez uğur denedik kim bilir. Soruyorum şimdi böyle sezonun mimarları unutulur mu?

Biz bir de 2010-2011 sezonu yaşadıkki sormayınız efendim. Sezon başı önce Young Boys'a ardından  Paok'a elendik. Ligin ilk yarısı bittiğinde 33 puanla 3. sıradaydık. Yetmezmiş gibi Türkiye Kupası'nda Yeni Malatya Spor mağlubiyetiyle saf dışı kalmıştık. Ama Antalya'da takıma birşeyler olmuş, takımın özellikle tecrübeli oyuncuları ve teknik heyetin büyük çabasıyla mental olarak başkalaşım geçirmiş bambaşka bir Fenerbahçe 2. yarıda mücadele etmişti. Ne diyordu o dönemi özetleyen bestede "Yitirmeyin umutları, unutmayın taraftarı, Yeni Malatya sonrası, onyenin on altısı" Evet 17 maçı tam 16 galibiyet 1 beraberlikle geçiyordu takım ilk yarı ligde 21 gol yiyen takım yalnızca 13 golle 2. devreyi tamamlıyordu. Bu mental değişimde yerli olarak çok isim sayabiliriz lakin yabancıların çoğu yeni gelmiş olduğundan Alex ile birlikte Lugano önderlik ediyordu yabancıların arasından. Yenen az sayıdaki gol değildi sadece öne çıkaran Uruguay'lıyı. Ligde  7 golü vardı. Belki nicelik olarak çok olmayabilir bu sayı ancak oynadığı pozisyonun defansın merkezi olduğunu lütfen unutmayalım. Duran toplar bizim için ne kadar büyük bir silahtı. Gerçi tüm bu performansı görmeyip şike yaptınız dediler sonra ya neyse işte.

Biz maalesef camia olarak güzel ayrılıkları pek bilmiyoruz. Malumunuz 3 Temmuz sürecinden sonra kulübün mali kayıpları nedeniyle yabancı futbolculara ayrılabilirsiniz dendiğinde Paris SG kulübüne gitmişti oyuncumuz. PSG yıldızlar karması olmaya henüz başlamıştı kendisi her ne kadar orada pek forma şansı bulamasa da o kadroya girebilmesi onun için Fenerbahçe'nin ve burada gösterdiği performansın ne kadar özel olduğunu gösterir. (ki sanırım ilki olmadan ikincisi bu denli mümkün olmuyor) Ayrılığında o dönemki teknik direktörümüz Aykut Kocaman ile yanyana oturup verdiği demeç eğer hafızanızda yok ise lütfen izleyiniz. Daha sonra Alex'in de dillendireceği gözlerimizi dolduran ifadelerle "artık profesyonel anlamda buranın oyuncusu değilim bu yüzden Fenerbahçe camiası bir taraftar daha kazandı diyebilirim" demiştir.

Geçen yaz Dünya Kupası'nı izlerken hatırlattı kendini bana. Aslında objektif olmak gerekirse eski Lugano'nun yerinde yeller esiyordu. O performansını yaş nedeniyle olsa gerek kaybetmişti ama bir pozisyon vardıki ah çektirdi bana ta derinden. İtiraz için bebek yüzünün ortasında gözlerini fal taşı gibi açıp hakemin üzerine koşuyordu Lugano. İşte o zaman aklıma düştü Lugano ve ona duyduğumuz hasret. Hatırıma geldi Türk Telekom Spor Kompleksi'nde Galatasaray'ın ilk mağlubiyetini yaşadığı akşamda sahaya atılan rakı şişesini hakeme hemen vermeyerek nasıl yayıncı kuruluşun gözüne soktuğu. O gece de rakibi defalarca ofsayta düşürecek başarılı defans anlayışımız...

Hırsına kimileri çirkeflik yakıştırması yapsa da Ferrari'nin kendisine dirsek attığı akşam foyaları ortaya çıkmıştı. Dirsek yediği için suçlanır olmuştu bir oyuncu hem de topsuz alanda. Velhasıl kelam özlenen özel oyunculardandı. Hep hücumcular yıldız gösterilse de Fenerbahçe defansının parlayan yıldızıydı o. Tam 190 kez giydiği forma altında 26 da gole imza atmıştı 5 sezonda. Özlenir sevgili okuyucular böyle futbolcular özlenir. Formanın hakkını verenler 4 yıl 5 yıl değil 25 yıl da geçse onu izleyenler için özlenir.

Oğuz Cicak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder