30 Eylül 2014 Salı

DEĞİŞMEDEN DEVAM


Trabzon deplasmanında yaşanan puan kaybından sonra averajla liderliği elinde bulunduran Akhisar deplasnmanınaydı Fenerbahçe'nin bu haftaki yolculuğu. Emre, Meireles, Egemen ve Volkan maç kadrosunda yoktu. Özellikle de Emre ve Meireles'in yokluğu en çok düşündüren kısımdı bizleri. Nitekim korkulan da oldu.

Maça Akhisar daha istekli ve tempolu başladı. Fenerbahçe ise oyun kurmakta ve topu üçüncü bölgeye taşımakta zorluk çekiyordu.


Fenerbahçe bu dizilişle çıktı sahaya. Tabii ki maç içinde farklı rollere büründü oyuncular ama maç kadrosunun temel hali buydu. Buradaki en ciddi eksik 1. ve 3. bölge arasında top taşıma görevini üstlenebilecek, box to box rolde oynayabilecek, pas kalitesi yüksek bir isimdi. Alper, daha çok dikine topla giden ve adam eksilten bir profilde. Mehmet Topal ise zaten takımın savunma yükünü çeken, savunma bloğunun tamamlayıcısı ve ileri çıkan beklerin alanları kapatan bir isim. İşin hücuma top taşıma kısmında sorumluluk alabilecek bir isim değil. Bu sıkıntı kendini her geçen dakika daha da hissettirdi. Akhisar daha istekli başlamıştı ama kontrolü de elden bırakmıyorlardı. Ancak her geçen dakika daha da rahat oynadılar. Çünkü karşılarındaki beyaz formalı misafir takım inanılmaz kopuk oynuyordu. Takım boyu uzamış, bekler her ileri çıktığında arkalarında inanılmaz boşluklar bırakıyor ve stoperler de sürekli geri kaçarak alan boşaltıyordu. Fenerbahçe 22. dakikada Gekas'tan yediği gole kadar sahada çok bir varlık gösteremedi. Golü yedikten sonra biraz daha toparlanıp oyunu rakip yarı alana yıkmayı başardı ancak yine etkili olamadı. Şuursuz, ne oynayacağını, nasıl oynayacağını bilmeyen bir şekilde sahadaydı Fenerbahçe. Normalde Fenerbahçe taraftarları arasında yaygın bir inanış vardır: Golü yedikten sonra aklımız başımıza gelir ve toparlanırız. Maalesef bu inanç, sadece inanç olarak kalacaktı. Bir türlü takım toparlanamadı ve ciddi tehlikeler yaratamadan devreyi kapattı. Zaten maçın en çok konuşulması gereken kısmı ikinci yarısıydı. Reaksiyon göstermekten uzak, dağınık, sistemsiz bir Fenerbahçe'nin, mağlup başladığı ikinci yarıda nasıl bu kadar aciz kaldığı uzun uzun konuşulmalı.

İkinci yarı başlarken oyuncu değişikliği yoktu.Ancak 48. dakikada yenen facia bir gol vardı. Orta sahada kazanılan duran topu nedendir bilmem Bekir ceza alanına şişirdi ve dönen topta rakip güzel bir kontra atak organizasyonuyla golü buldu. Tabii golde Bekir'in ciddi pozisyon hatası da buna yardımcı oldu.

Akhisar'ın attığı ikinci golün grafiksel dökümü bu. 5 pas yapıp topu 124 metre dolaştırarak golü bulmuş ev sahibi ekip. Şimdi esas soru şu: Fenerbahçe daha 1-0 gerideyken ve dakika henüz 48 iken nasıl bu kadar top dolaştırıp bu kadar rahat gol attırdı rakibine? Ceza alanına oynanan uzun topu karşılayan rakibiniz ise sizin buna şok presle müdahale edip yeniden atak kurmanız gerekiyor. Geçen yıl Ersun Hoca'nın bu takıma en sert uyarılarından birisiydi bu. Top kaptırılabilir ancak hemen ardından takım halinde önde basarak rakibe top kullandırmayın ve kazanacağız toplarla rakibe tehlikeler yaşatın. Bunu "Şampiyonluğun Öyküsü" serisinde sıkça duyduk kendisinde. Maçın 64. dakikasında anlam veremediğim bir değişiklik gerçekleşti ve Alves çıkıp yerine Emenike geldi. Topal stoper pozisyonuna geçti ve 4-2-4 gibi bir yapıya büründü Fenerbahçe. Zaten orta alanda hakimiyet kuramayan, topu ileriye taşımakta zorlanan, ön liberolu yapısına rağmen sürekli arkasında açıklar veren bir haldeyken neden orta saha sayısı eksiltildi anlam veremedim. Maç 64. dakikadaki bu değişiklikle resmen bitti. Skor belli değildi sadece ve Akhisar çok kasmadığı için 2-0 ile tamamladı maçı. 

Maçın normal kısa yorumu bu. Şimdi genel analize değinsek daha iyi olacak. Öncelikle İsmail Hoca maç sonunda değerlendirme yaparken topa fazla hakim olamadığımızı anlattı. Bu takım bundan önceki 3 hafta boyunca yeterince topa hakim oldu ama üretemedi. Bu çok basit bir sorun tespiti olarak geldi bana. Ayrıca maçın ilk yarısında 14 dakika topla oynayan Fenerbahçe, ikinci yarıda 16.5 dakika oynamış. Toplamda 436 pas yapmış. Yani verilerde çok bir değişiklik yok aslında. Sıkıntı mental. Tabii ki biz burada saha içi sorunlardan bahsedeceğiz. Topa sahip olmakta sıkıntı yaşamayan Fenerbahçe'nin esas sorunları başka. Mesela takım boyu. Maçın istatistiklerine baktığımız zaman 60 metre ortalamayı bulmuş Fenerbahçe'nin boyu. Bu inanılmaz fazla bir sayı. Ortalamaları 45 metre civarında seyrediyor olması lazım. Geçen yıl Ersun Hoca takıma 42 metreyi buldukları için kızıyordu bir maçtan sonra. 35 metrelerde tutmamız lazım diyordu. Aradaki farkı bir düşünün. Geçen yıl 40 metre civarında seyreden takım boyu bu sene 4 haftalık periyotta 56 metre. Ayrıca Akhisar maçının ilk yarısında 57 metre olan takım boyu ikinci yarıda olması gerekenin tam aksine, uzayarak 62 metreyi bulmuş. Takım boyunun kısalması gerekirken uzaması, dağınıklığın en önemli göstergesi. 64. dakikada gerçekleştirilen Alves-Emenike değişikliğiyle Topal stopere geçti ve maalesef takımın orta alanı boşaldı. Ayrıca Sow, Webo, Emenike üçlüsü sürekli ceza alanının merkezinde kalarak oyunu orta alana yığıp rakibin işini kolaylaştırdı. Diego zaman zaman topu alıp kanada kaydı ancak sürekli yana veya geriye oynamak zorunda kaldı. Çünkü yardımlaşan, alan açan kimse yoktu. Yine bir pozisyonda Caner ileri bindirdiğine desteğe kimse gelmedi ve kanat hücumu oluşturamadık. O sırada ceza alanında üç oyuncumuz yine durağan bir şekilde top bekliyordu. Caner de onlara sitemini jestleriyle belli etti.


Kuyt oyundan alınıp yerine Mehmet Topuz girince de takımın düzeni bu oldu. İleri üçlü sürekli merkezde kaldı, Alper ve Topuz sürekli içe kat etti ve iki beke de oyun alanı kalmadı. Takım bu durumdayken gol atması neredeyse imkansız. Hocanın kenardan buna müdahale etmemesi ilginçti. Ettiyse ve oyuncular tarafından benimsenmediyse bu daha ciddi bir sıkıntı. Maç boyunca Fenerbahçe yine hücumda 218 kez topla oynamış. Şimdi geçen yılın bir istatistiğine göz atalım. Geçtiğimiz sezon ligin ilk yarısında hücumda topla oynama ortalaması 176 Fenerbahçe'nin. bu sezon bu sayı daha yüksek ama efektif değil. Hücumda sürekli yana oynayıp bir şeyler denemezseniz topla oynama sayınızın açıkçası bir ehemmiyeti yok. Ayrıca geçen yıl maçın son 15 dakikalarında sprint sayılarında rakiplerine %50'ye yakın fark atan bir Fenerbahçe vardı. Bu sene bu fizik gücünden inanılmaz uzağız. Geçen yılla yaptığım bu kıyaslamalarda asıl niyetim hoca farklarını ortaya koymak değil. Oyun farkını ortaya koymak. 4. haftadan bir hocayı asıp kesmek doğu olmaz.   



Bunlar takımların saha yerleşimleri. Fenerbahçe'nin en ciddi sıkıntısının ileriye top taşımak olduğunu söylemiştik bu maç için. Grafiğe bakıldığı zaman Alper'in Diego'dan daha önde olduğu görülüyor. Halbuki Alper'in pozisyonunda başlayan bir ismin Topal'la Diego arasında kalıp köprü görevi görmesi gerekirdi. Ancak maalesef bu takımda bunu yapabilecek iki isim var. Onlar da Emre ile Meireles. Yoklukları bu takım için çok ciddi bir sıkıntı.

Yine bu grafiklere baktığımız zaman Akhisar beklerinin geriye çok gömülmediğini, önlerinde oynayan kanat oyuncularının da onlara desteğe geldiği görülüyor. Yine oyunu orta alana sıkıştıran Fenerbahçe'ye cevap olarak onlar da merkezi sağlam tutmuş ve kilitlemiş misafir ekibi.

Geçen yıla göre ofansta ve defansta sürekli geriye giden bir Fenerbahçe var. Oturmamış oyun yapısı, bir türlü bir araya gelememiş ideal on bir, oyuncuların ruhsal yapısının çöküklüğü ve ülkedeki futbol ortamı da bir araya gelince işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Mesela önceki hafta Emenike krizi yaşandı. Ne şekilde aşıldı belli değil. Bu hafta Alves tamamen hocanın taktik düşüncesinden ötürü oyundan alınmasına rağmen direkt soyunma odasına gitti. Bunlar maalesef hoş şeyler değil. Otorite boşluğu yaşanıyor gibi takımda şu anda. Herkes başıbuyruk hareket ediyor ve bu maalesef sahaya da yansıyor. Kompakt olamayan, blokları tamamlayamayan, hücum-savunma dengesini oturtamayan bir Fenerbahçe var ve her hafta daha da kötüye gidiyor. Acil bir şekilde önlem alınmalı. Yoksa bu gidişle bu takım ilk 3'e bile giremez. Allah sonumuzu hayretsin.

23 Eylül 2014 Salı

FENERBAHÇE - GAZİANTEPSPOR MAÇ ANALİZİ



Passolig'le yaşanan sıkıntıdan ötürü az sayıda taraftarın önünde başladı maç. Aslında maçın ilerleyen bölümünde yaşanacak olan, Emre-Emenike krizi şeklinde başlayıp Taraftar-Emenike krizine dönüşen olayı düşününce çok fazla seyircinin olmaması bu noktada ilk kez avantaja dönüştü. Neyse ki bu sorun da bir şekilde atlatıldı. Üzeri mi örtüldü yoksa sorun gerçekten halloldu mu bilmiyorum ama eğer ilk seçenek olduysa ciddi krizler bizleri bekliyor demektir ilerleyen haftada. Umarım böyle bir durum yaşanmaz.

Maçı 3 bölüme ayırmak bence daha doğru olacak. İlk yarı, 45-60 arası ve 60'tan sonrası. İlk yarının kendi içinde de değişkenlikleri oldu buna değineceğiz. 45-60 arasında sahadaki futboldan çok yazının başında bahsettiğim kriz yaşandı. 60'tan sonra yine bu krizin etkisi takım üzerinde görüldü ama bu Fenerbahçe'nin o bölümde bu kadar dağınık olmasının özrü olamaz.

İlk Yarı


Maça bu on birlerle başladı iki ekip. İlk 20 dakikada önde basan taraf Gaziantepspor'du. Bu 20 dakikalık dilimde daha çok geriden oyun kurmak zorunda kaldı Fenerbahçe. Bu da oyunun set hücumuna dönüşmesine neden oldu. Daha çok pas yaparak rakibini açmaya çalıştı Fenerbahçe ve bu dilimde temposunu giderek artırdı. Gaziantepspor akıllı bir baskıyla başlamıştı maça ancak zamanla oyunun kontrolünü eline aldı Fenerbahçe ve geriye yaslanmak zorunda bıraktı rakibini. 20 dakikalık dilimden sonra daha önden oyun kurmaya başladı ev sahibi ekibi ve bu noktada çok ciddi bir avantajı vardı: İbrahim Akın. Daha çok kendi sağ kanatlarına yakın oynadı ve bekine yardım konusunda sınıfta kaldığı için Caner'in önünde muazzam bir boşluk oluştu. Caner de bunu çok iyi değerlendirdi ve adeta otobana çevirdi ilk yarıda o kanadı. Zaten aşağıdaki 90 dakikalık dilimde takımların ortalama yerleşimine göz atacak olursak Caner takım en uçtaki oyuncusu. Gaziantepspor sağ kanadının ne kadar kötü bir yerleşim gösterdiğinin de en önemli kanıtı bu görseller. 


Sağ kanattan da Gökhan'ın bindirmeleri oldu ve iki kanadı da etkili kullandı Fenerbahçe ilk yarıda. Ancak bir sıkıntı vardı. Yapılan onca ortaya rağmen neredeyse hiç isabet sağlayamamıştı Fenerbahçe hava toplarında. Burada Moussa Sow ve Emmanuel Emenike ikilisinin ceza sahası içinde hava toplarında etkin olmadığını, net bir pivot santrfora ihtiyacımız olduğunu gördük. Zaten  Diego'dan da verim alamayışımızın en ciddi sebebi de bu forvet oyuncularının profili. Özellikle de merkezde oynayan Emenike'nin profili. Daha sonra değineceğim bu konuya.

Dakikalar ilerliyordu ve Fenerbahçe baskısını iyice artırıyordu. Geçen yıl hücum esnasında 3-4-3 gibi bir yapıda oynayan Fenerbahçe'de Mehmet Topal, tipik ön libero yapısından daha uzak bu sene. Daha fazla ileri çıkıp hücumları destekliyor. Buradaki en büyük artıları da zamanlaması ile pozisyon alması. Ne zaman çıkacağını çok iyi biliyor ve savunma görevlerini hiç aksatmıyor. Geçen yılki defansif sorumlulukları hala omuzlarında ve bunu gerçekten başarıyla taşıyor. Bu sene buna ek olarak ofansif sorumluluklarını da artırdı ve takımın yüklendiğinde 2-5-3 gibi bir yapıya bürünmesini sağladı. Fenerbahçe adına uzun vadede çok ciddi kazançları olacak bir gelişme bu. Üstteki takım yerleşimleri görsellerine de dikkat edince Mehmet Topal'ın geçen sezona göre daha önde konumlandığını net bir biçimde görüyoruz. Bu da Fenerbahçe'ye hücumda fazladan bir kişiyle rakibi bunaltma şansı veriyor. Ayrıca ribaundları toplama konusunda da çok ciddi bir avantaj sağlıyor. İkinci yarıda oyunda dağınık bir görüntü sergildei Fenerbahçe ve bu sırada etkili ataklar yapmaya başladı konuk ekip. Bu dönemde Topal ileri fazla destek olamadı ve hücumlarımızda rakipten dönen topları almakta çok ciddi sıkıntılar yaşadık. Hem savunmada hem de hücumda rakipten kapılan veya boşta olan topları takımına kazandırmak konusunda bir usta Mehmet Topal. Örümcek lakabını sonuna kadar hak eden bir isim.

İlk yarıda, geçen hafta hiç yapmadığımız bir şeyi de yaptık. Kanattan kanada atak yönünü değiştiren paslar ve diagonal paslar. Zaten geçen haftaki Trabzonspor maçında bunu hiç denememiştik. Rakibi açamamamızın en önemli nedenlerinden birisi buydu. Bu hafta, Gaziantep'in takım dizilişine göz attığımızda geniş boşluklar görüyoruz. Bunu sağladığınız zaman zaten hücumda temponuzu yakalayıp ataklar geliştiriyorsunuz. 

İlk yarı boyunca %60'ın üstünde topa sahip olan, belli dönemlerde pas oyunu oynayıp Aykut Kocaman dönemini hatırlatan, belli dönemlerde Ersun Yanal futbolunu oynayan bir Fenerbahçe gördük. Bunlara ek olarak da Emre ve Diego'nun etkinliği ile orta alandan yüklendik belli kısımlarda. Pas kapasitesi yüksek bu iki ismin üstünden hücumlar geliştirmeye çalıştık ancak sonuç alamadık. Oyuncu profilimizde bir değişikliğe gitmemiz gerek gibi. Buna birazdan değineceğim.

45-60 Arası
0-0 sona eren ilk yarının ardından daha tempolu bir Fenerbahçe bekliyorduk ancak yanıldık. İkinci yarıya çok dağınık başladı Fenerbahçe. Ne kanat hücumu yapabildi ne pas oyunu oynayabildi. Taraftar da haliyle gerildi ve Emenike'nin yapmış olduğu bir hareketten sonra tribünler gerildi. Emre'nin emenike'yi bu pozisyon için uyarmasının ardından Emenike buna sert karşılık verip kaptanın üzerine yürüdü. Taraftar da buna tepkisiz kalmadı ve ıslıklarla protesto etti. Emenike taraftara da reaksiyon gösterince işler iyice çığırından çıktı ve 60. dakikada Emenike kenara alındı. Webo sahadaydı. Ayrıca Alper ile de Diego yer değiştirdi.

60'tan Sonrası
60. dakika itibarıyla geçen sezonki üç forvetli 4-3-3 yapısına büründü Fenerbahçe diziliş olarak. Ben Diego'nun bu karambol oyununda sahada kalmasını daha mantıklı buluyordum ancak hoca maçı döndürebilmek için takımın ezbere olduğu sisteme döndü. Maalesef bu değişiklikler çok etkili olmadı. Fenerbahçe dağınık görüntüsünden bir türlü kurtulamadı. Sadece bir pozisyonda sağ kanttan gelen ortaya Sow çok iyi yükselip vurdu ancak o da direğin yanından auta gitti. Maç boyunca ürettiğimiz en ciddi ataklardan birisiydi. İkinci yarıdaki ise tekti. Bu noktada psikolojik faktörler biraz devreye girdi. Takım 82. dakikada kazandığı penaltıya kadar geçen 22 dakikalık süreçte taraftar baskısını ciddi şekilde üzerinde hissetti. Bu takım oyununa negatif yansıdı tartışılmaz bir gerçek. Ancak Fenerbahçe tecrübeli isimlerden kurulu bir kadro. Bu tip olaylardan bu kadar etkilenmeye hakkı yok. Bunların dışında dağınık yapısı bozulmadı Fenerbahçe'nin ve 2005 yılından bu yana ilk kez bir penaltı golüyle 1-0 kazandık. O maç da yine Kadıköy'deydi ve yine Gaziantepspor'laydı. Golü atan isim ise kaptan Alex De Souza'ydı.  

Üretkenlik Eksikliği

Bence Fenerbahçe'nin en çok konuşulması gerek yanı budur bu maç için. Maç boyunca toplamda 31 tane orta yapmış Fenerbahçe. Bunun 16 tanesi sol kanattan, 13 tanesi sağ kanattan ve 2 tanesi de orta alandan yapılmış. Bunların sadece 5 tanesinden isabet alabilmiş ve yine bunların sadece ve sadece 2 tanesi şut asisti olmuş. Bu kadar ortayı düşününce gerçekten çok düşük bir rakam 2 tane şut asisti. Hava toplarında durum bu. Hücum bölgesinde ise 278 defa topla oynamış Fenerbahçe. Ortadan 172, soldan 51 ve sağdan da 55 defa oynanmış topla. maç boyunca da %60 ile topla oynamış Fenerbahçe ve toplamda 479 pas yapmış. Savunmayı 49 metre ileride kurmuş. Bu sayı ligimizin ortalamasının epey üzerinde. Takım boyu ise 63 metre. Şimdi bu verilere bakınca Fenerbahçe'nin çok baskılı ve üretken bir oyun ortaya koyduğunu düşünüyor insan. Yani maçı izlemeyen bir insan sadece bu istatistiklere baksa Fenerbahçe defalarca gol pozisyonuna girmiş ve maçı da farklı kazanmış sanır. Ancak durum maalesef böyle değil. Bunun sebepleri ne olabilir? Öncelikle kanat etkinliğinin bu kadar fazla olduğu bir maçta yapılan ortalarda isabetin bu kadar düşük olması, şut asistine dönüşememesi merkez forvet oyuncusunun profiliyle ilgili. Emenike ve sık sık onun yanına kat eden Sow, hava toplarında etkili isimler değiller. Emenike maç boyunca hiçbir tehlike oluşturamadı hava toplarında. Sow ise bir kez oluşturdu bu tehlikeyi. Gözler aslında bu durumda hep Webo'yu arıyor. Geçen sezon kanat ortalarında etkinlikler hep Webo ile gerçekleşiyordu. Kanattan gelen ortalardan ziyade, kanattan geliştirilen organize ataklarda Emenike-Sow ikilisi tehlikeli oluyordu. Ancak bu sezon o oyun yapısını çok kısa zaman dilimlerinde sahaya yansıtabiliyor Fenerbahçe. Karabük ve Antep maçlarında kısa kısa bunu başarabildik. Trabzonspor maçında ise hiç yapamadık. 

Bir diğer sıkıntı da orta alandan kullanılan toplar. 278 topun neden bu kadar az sayıda tehlike ürettiğine bakacak olursak yine forvet olarak görüyorum ben. Önder Özen'in Ntv Spor'daki 90+ programında söylediği çok önemli bir cümle var: Forvetler sadece oynayan değil, aynı zamanda da oynatan oyunculardır. Evet forvetler sadece oynamazlar. Kendisiyle birlikte diğer forvetleri ve orta sahaları da oynatırlar. Ancak Emenike futbol karakteri olarak oynayan bir isim. Oynatabilme yeteneği çok kısıtlı. Diego gibi bir isimle oynayacaksanız, takımın en önemli parçası olarak onu görecekseniz; önündeki oyuncuların onu oynatması gerekiyor. Webo bu konuda şu anda en uygun isim. Ancak kendisi 3 haftadır yedek kulübesinde. Yani geçen seneki sistemi, hücum karakterini kullanmayıp; daha çok pas yaparak merkez etkinliğinizi artırmaya çalışıyorsanız bunu bu oyuncu yapısıyla başarmanız çok zor. Geçen seneye göre Emre fizik olarak da oyun olarak da çok daha iyi durumda. Yanına Diego gibi bir isim de geldi. Ancak hala üretken değiliz. Oynamak istediğimiz oyun tarzıyla oyuncu yapısı birbirine uyum sağlayamıyor. İsmail Hoca'nın bu konuyla ilgili acil olarak çözümler üretmesi gerekiyor. 3 haftadır üretemeyen bir Fenerbahçe var. Hücum oyuncularının formsuzluğunu da buna ekleyince iş, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Geleceğe umutla bakmaya devam ediyoruz. 3 maçta 7 puan iyi bir durum ama oyun olarak 3 maçta 7 puanlık oynamadık. Skor tabelası bizi yanıltmamalı. Oyun olarak iyi değiliz ve bu şekilde devam edersek skor tabelasındaki durum da değişecek. Ancak bu karamsar tablonun dönüşümü için elde gerekli olan malzeme var. Sadece bunun üzerine çalışıp doğru seçimleri sahaya yansıtmak gerekiyor. Yolumuz açık olsun.      










22 Eylül 2014 Pazartesi

FENERBAHÇE ÜLKER 2014-2015 SEZONUNA DAİR ÖN İNCELEME

3 aydır izlemeye hasret kaldığımız takımımıza Zadar turnuvasıyla kavuştuk. Hem artık takımın daha çok oturması hem Obradovic ile 2. sezonumuz olması ve bu durumun beraberinde oluşan  Top 8 beklentisi hem de geçen 3 ay içinde transferle yenilenen takımın nasıl olacağını da heyecanla bekliyorduk hepimiz dolayısıyla ilaç gibi geldi bu hazırlık turnuvası. Turnuvada 3 maç oynadı takımımız fakat yayıncı kuruluş sağolsun 2 maçımızı izleyebildik. Çok ölçü sayılamayacak olsa da bu maçlarda verdiğimiz sinyallerden, parkede yapmaya çalıştıklarımızdan, gözüme çarpan değişikliklerden ve yeni oyuncularımız hakkında bildiklerimden yola çıkarak ufak bir değerlendirme yazısı olacak bu temelde. Bu kadar girizgah yeterli takım hakkındaki izlenimlerimi aktarayım artık.

Hücumda uzunca zaman yaşadığımız tıkanmalar bu sezon yaşanmayacak gibi gözüktü bana. Hücumda direkt PNR veya bire bire dayalı bir sistem uygulamadık, daha çok NBA hücumlarında gördüğümüz yarı sahayı hızlı geçerek fast breaklerle sayı bulma, yerleşmiş savunmaya karşı çözüme dayalı setlerle oynadık. Geçen sezon bildiğiniz üzere Maccabi, David Blatt yönetiminde o oyun tarzıyla şampiyon olmuştu. Hazırlık turnuvası olduğu için deneme olma ihtimali olsa da sezon içinde de uygulayacağımız kanısındayım bu hücum tipini. Kadro yapısı müsait buna zira. Savunmada başarılı olduğumuz pozisyonlarda ribaunddan sonra fast break düşünüyor takım ilk olarak. Bu durum geçen sene yine vardı fakat daha ziyade Bo'nun oyun tarzına dayalı olarak yapıyorduk. Bu sefer takım olarak hızlıca kat etmeye çalışıyoruz yarı sahayı. Daçka maçında özellikle Can, Melih ve Vesely böyle sayılar buldu. Fast break ön planda olunca kaliteli pasörler ve atlet uzunlar daha önemli hale geliyor, bu parçalar da elimizde mevcut. Yerleşmiş savunmalara karşı da akıcı pas trafiği sağladı, sağlamaya çalıştı takım genelde. 4 numarada kim oynarsa yayın gerisine çekildi  iki maçta da, ki bu durum hücumda o pas trafiğini rahatlatmak ve savunmanın boyalı alana gömülmemesi için şart. Hickman ve Goudelock'ın oynadığı bölümlerde top kontrolünü ikisi ele aldı, Emir'in oynadığı bölümlerde direksiyon Emir'e verildi. Lider oyuncuyla başlayan ataklarda pas trafiği hep ön plana alındı. Doğru paslarla top dolaştırılıp müsait üçlük pozisyonları da yaratıldı, güzel yerde gelen perdenin ardından PNR da oynandı. Özetle hücumda üretken olmak amaçlandı hep. Geçen sezon hücumda zaman zaman yaşadığımız tıkanmaları engellemek için ideal. Yeni transferler takıma alışınca ve eksik oyuncularımız da takıma katılınca başarıyla uygulayabiliriz. Bjelica da bu sistem için bulunmaz hint kumaşı tadında.


Savunma tarafında özellikle Darüşşafaka Doğuş ile oynadığımız maçta zaman zaman farklı şeyler deneyebileceğimizin sinyallerini gördük. Daçka maçında sürekli tam saha baskıyla savunma yaptık. Karşı takımın özel bir guard'ı yoksa güzel bir savunma türü bu. Dezavantajı yorucu olması. Bizim avantajımız ise kaliteli ve geniş bir kadromuz olması. Baskı altında yılan takımlara karşı zaman zaman bu savunmayı görebiliriz sezon içinde. Bire bir savunmalarda ise switch yaparken geçen sezondan daha iyi gördüm takımı. Çok fazla adam kaçırmadılar, switch yaparken vakit kaybını azaltmışlar. Dominant pota altı olan takımlara karşı zaman zaman ribaund problemi yaşayabiliriz yine. Tekrar söylemekte fayda var hazırlık turnuvası olduğu için çok da ölçü değil tabii bunlar. Takımlar gevşek bir havada çıkmasa da maçlara özellikle işin savunma tarafını ölçü almak için henüz çok erken. Savunmada motive olmak çok önemli. Yani takım savunmasını ilerleyen dönemlerde özellikle Top 16 başladıktan sonra daha net göreceğiz.


Özetle oyun yapısı olarak hem hücumda hem savunmada daha derli toplu gözüktük diyebilirim. Yeni transferlerden merak ettiklerime ve göze batan oyunculara da kısa kısa değineceğim.


Ricky Hickman beklentilerin altında kaldı. Pek konsantre olduğunu söyleyemeyiz. Kendisi hakkında daha sağlıklı yorum yapmak için sezonu beklemek gerek. Kariyerli ve karakterli bir oyuncu. Sezonun başlamasıyla ve takıma alışmasıyla faydalı olacaktır. Zira hücumda verdiğimiz sinyallere göre alışık olduğu oyunu oynayacak sezon içinde de.


Andrew Goudelock'a gelirsek hepimizi yüzünü güldürdüğünü söylemek yanlış olmaz. Yıllardır hasretini çektiğimiz ve sevdiğimiz bir oyuncu tipi. Kendi şutunu yaratabiliyor, bilekleri çok düzgün, üçlük çizgisinin ardından inanılmaz bir tehdit, sorumluluk almaktan çekinmiyor. Kaliteli bir skorer olduğunu biliyorduk çubukluyla da ilk kez izleme şansı bulduk ve bize de gösterdi bunu.


Jan Vesely enerjisi ve atletikliğiyle bilinen bir oyuncu. Turnuvada da bunu gösterdi zaten. Serbest atışları biraz dengesiz bileği düzgün olmasına rağmen. Zaman zaman çizgide saç baş yoldurtabilir yine de kendisinden de katkı alacağız. Bjelica için güzel alternatif.


Semih Erden benim kafamda büyük soru işaretiydi. Geçen sezon o halini gördükten sonra hiç istemiyordum fakat Türk rotasyonu içinde başka alınabilecek uzun da yoktu. Kafa olarak kendini toparlamış gözüktü. Umarım hep böyle gözükür ve katkı verir sezon içinde de.


İzzet Türkyılmaz da iyi sinyal verenlerden. Geçen sezon topu aldığındaki o şaşkın halinden sıyrılmış gözüktü iki maçta da. Savunmada beklenen katkıyı verdi genelde. Yayın ardından da etkili gözüktü, şut çalışmış sanırım. Böyle devam ederse geçen sezon olduğu gibi rotasyon dışı kalmaz. Çok olmasa da süre bulur ve katkı verir. Sevindiren oyunculardan oldu.


Kenan Sipahi şanssız bir sakatlıkla sezonu kapatmıştı Trabzonspor maçında. Genç oyuncumuzu parkede görmeyi gerçekten özlemişim. Takımda da ciddi bir rolü var. Hickman'ın başka alternatifi yok.


Güzel sinyaller aldık takımdan. Üstelik bu takıma Bjelica ve Bogdan katılacak daha. Beklentilerimizi karşılayarak bu sezon bizi mest edeceklerine inanıyorum. Yolumuz açık olsun.


(unfaithful)

16 Eylül 2014 Salı

ÇÖZÜMSÜZLÜK VE KAYBEDİLEN İKİ PUAN


Son yıllardaki en sakin Trabzonspor-Fenerbahçe maçı oynanacaktı. Maçtan önce yine olaylar bekleniyordu. Maç yine tatil edilir mi diye düşünülüyordu. Ancak korkulanların hiçbirisi gerçekleşmedi ve kavgasız, gürültüsüz bir futbol akşamı geride bırakıldı. Bu durum, 90 dakikalık maçın teselli edici tek noktasıydı. Çünkü 90 dakika boyunca ne göze hoş gelen bir futbol vardı ne de gol. Bir önceki gün oynanan Galatasaray-Eskişehir maçına nazire yapıldı adeta. Tatsız tuzsuz bir maçtı. Maç boyunca taktik anlamda en çok takdir ettiğim şey ise Halilhodzic'in eldeki kadro yapısıyla en uygun sonucu almayı bilmesiydi.

Maça Trabzonspor hızlı başladı. Sol kanattan geliştirdikleri atakta son anda Caner kademeye girdi ve golü önledi. Bu hemen maçın ilk dakikası içinde gerçekleşmişti. Açıkçası bu kadar hızlı başlaması maçtan beklentilerimizi artırmıştı. Ancak beklentilerimiz feci şekilde boş çıktı. Trabzonspor'un maç boyunca geriye yaslanıp alan kapatması, Fenerbahçe'nin buna çözüm bulamaması ve kısır geçen bir doksan dakika... Maçın özeti buydu.

Fenerbahçe taraftarının kafasındaki en ciddi soru işaretlerinden birisi, geçen yıla göre takımın tempo kaybı yaşayıp yaşamayacağı. İlk 2 lig maçını dikkate alarak yorum yapacak olursak geçen seneye göre bir tempo kaybı yaşadığımız doğrudur. Ancak mesele tempo değil bence. Sonuçta her teknik adam kendi stilini belirler ve ona göre bir oyun yapısı kurar. Bu takım Aykut Kocaman'la da Ersun Yanal'la da Cristoph Daum'la da Zico'yla da şampiyon oldu. Bu isimlerin hepsi farklı farklı sistemler denedi. Bu farklı oyun anlayışları ve sistemler sonunda zaferi de getirdi. İsmail Kartal bu durumun neresinde olacak? Bunun cevabını şu anda vermek pek mümkün değil. Henüz resmi olarak sadece 3 maç oynadık ve takımda üzerine sistem kurabileceğiniz bir isim olan Diego, ilk kez on birde sahaya çıktı. Hoca da kafasında daha birçok şeyi oturtamamış, bu bariz.

Trabzonspor, neredeyse ilk defa bir araya gelen oyuncularla sahaya çıktı. Sahaya çıkan on birle antrenman yapma fırsatı bile bulamamış Halilhodzic. Bu aslında Fenerbahçe'nin en büyük avantajı olmalıydı ama maalesef Halilhodzic'in etkili savunma anlayışına çözüm getiremedik. Trabzonspor hem takım halinde topun arkasına çok iyi geçti ve merkezi kapattı hem de kanatları tıkadı. Zaten Fenerbahçe bu oyuncu yapısından geçen sene maksimum verimini kanat etkinlikleri sayesinde almıştı. Blok halinde çok iyi kapandı Trabzonspor. Buna karşılık Fenerbahçe çözüm üretmekte çok zorlandı, hatta üretemedi.
Emre'nin maç boyunca topla oynamaları
Caner'in maç boyunca topla oynamaları


Normalde kapanan takımları kanatları kullanarak en rahat şekilde açarsınız. Rakip kanatları da kapattıysa seri şekilde kanattan kanada paslar veya diagonal paslar denemelisiniz. Bu konuda Fenerbahçe'de Emre ve Caner en fazla öne çıkan isimlerdir her zaman. Hem ters kanada çabuk dönüyorlar hem de diagonal pasları sıkça deneyip isabet buluyorlar. Zaman zaman Meireles ve Alves de bunları yapıyor. Karabük maçında da Galatasaray maçlarında zaman zaman bunları yaptı Fenerbahçe ve ciddi şekilde rakip savunmayı açtı. Kanat atakları üretti ve ciddi gol pozisyonlarına girdi. Ancak Fenerbahçe bunları bu maçta bir türlü yapamadı. Yukarıdaki görsellerde de hem Caner'in hem de Emre'nin bunu bu maçta hiç denemediğini açıkça görüyoruz. Rakibin kompakt haldeki savunmasını kanatlar yoluyla aşamadık. Zaten önceki iki resmi maçla son Trabzonspor maçı arasındaki üretkenlik sıkıntısı da saydığım bu seçeneklerin bir türlü sahaya yansıtılamadığının en açık göstergesi.

Bu, Fenerbahçe'nin maç boyunca hücum bölgesinde kullandığı topları gösteren bir görsel. Ağırlıklı olarak ortadan ve sol kanattan yüklenmiş Fenerbahçe. Hücum bölgesinde 162 top kullanmış ve bunların 95 tanesi ortadan ve 42 tanesi sol kanattan. Sağ bölgeden bu kadar az yüklenmemizin nedeni Waris'ti. Gökhan Gönül'ün özellikle de ikinci yarıda oyunun hücum kısmına dahil olmasını engelledi. Hem hızlı hem de teknik bir isim Waris. Bu bölgeden gollük tehlikeler yaşamamızı engellemek için Gökhan oyuna fazla dahil olamadı. Ortadan bu kadar yüklenmemize rağmen üretken olmamızın nedeni ise öncelikle Salih ve Medjani'ydi. Sağ bek orijinli Salih ve Savunma yönü güçlü Medjani sürekli ortadan alan kapattı ve zaman zaman da savunmanın içine gömüldü. Bu da Diego'nun ve Emre'nin verimli olabilmesinin önündeki en önemli etkenlerden biriydi. Bir diğer etken ise Trabzon'un dörtlü savunmasının önünde asimetrik olarak sürekli topun arkasında yer alan dörtlü bloğuydu. Asimetrik olarak yerleşmeleri, birbirine kenetlenmiş iki elin parmakları gibi düşünmek lazım. Aradan savunmayı açacak bir boşluk bulamazsınız. Vahid Hoca Emre ve Diego gibi iki tane yetenekli pas ayağının da önlemini bu şekilde almış oldu.

Takımların paslarla sahaya yayılışı yukarıda yer alan iki görseldeki gibi. Buradan Trabzonspor'un sahaya çok iyi yayıldığını, hem kanatları hem de merkezi kapattığını görebiliyoruz. Normalde oyunun hakimiyetini rakibine bırakan bir ekipte beklerin daha geride kalmasını beklersiniz. Ancak Trabzonspor bekleri, daha önde savunma yaparak Fenerbahçe'de Gökhan ve Caner ikilisinin etkinliğini tıkamış. Bu iki görselden çıkarılabilecek en etkili sonuçlardan birisi bu bence. Zaten Caner ve Gökhan ikilisini daha geride karşılayıp, ikinci bölgenin kendi yarı sahanızdaki kısmında topla buluşmalarına fırsat tanırsanız kanat atakları yağmuruna tutulursunuz. Bunu geçtiğimiz sezon defalarca yaşadı takımlar. Ancak Halilhodzic bunu çok iyi tespit etmiş ve önlemini almış. ama İsmail Hoca'nın da buna dikkat etmesi gerekiyor. Eğer rakipler, Fenerbahçe'nin hücumcu beklerini durdurmaya yönelik bu tip önlemler almaya devam ederse hücum oyunları ve çeşitliliği anlayışında değişikliğe gitmesi gerekebilir.

Geçen yıl Kadıköy'de Bursaspor'u 3 golle geçtiğimiz maçın sahaya yayılışları bu da. Geçtiğimiz sezonun tipik yerleşimlerinden birisi bu. Rakip orta alana kapanmış, kanatlarda ciddi boşluklar ve Fenerbahçe'nin bekleri açık gibi oynamış. Ayrıca Volkan Şen ile Taiwo arasındaki mesafeyle, Musa ile Waris arasındaki mesafeye(bir önceki görsel) dikkat etmek gerekiyor. Bekine ciddi şekilde yakın oynayıp onun rakiple bire bir kalmasını engelleyen Waris, Fenerbahçe'nin de etkili hücum silahlarından birisini kırmış oldu. Bu iki görseli kıyasladığımızda ortaya çıkan sonuçlar, Fenerbahçe'nin geçen sezonki yapısına alışan taraftarın, Trabzonspor maçından neden bu kadar rahatsız olduğunu ortaya koyuyor. Rakip doğruları fazlasıyla sahaya yansıtmış ve siz buna çözüm getirememişsiniz. Bir diğer çözüm yolu da Webo olabilirdi. Rakip hem merkezi hem de kanatları bu kadar iyi kapatmışken uzun toplar denemek mantıklı olurdu. Ancak Webo oyuna 80. dakikada girdi. Ayrıca Emenike-Selçuk değişikliği de daha önce gerçekleştirilip; Selçuk savunmanın göbeğine, Alves de en ileriye Webo'nun yanına partner olarak gönderilebilirdi. Sürekli top şişirip Alves ve Webo'nun hava hakimiyetinden faydalanmayı ve Kuyt'ın, Emre'nin ve Alper'in indirilen toplarla pozisyonlara girmesini deneyebilirdi İsmail Hoca. Bazen bu tür seçenekler biraz akıl dışı gibi dursa da birçok takım bunu yapıyor ve sonuçlarını da alıyor.

Genel anlamda kısır geçen bir 90 dakikaydı. Diego'lu sisteme tam adapte olabilmemiz biraz zaman alacaktır. Bu zaman içinde içeride ve dışarıda farklı oyun ve oyuncu yapısı kullanabiliriz. Tabii hoca bu konuda ne düşünür bilemem ama bence buna ihtiyaç var. Elde farklı şekillere girebilecek alternatifli bir kadro var. Bundan maksimum düzeyde verim alabilmek, teknik adamlığın  kalitesinin ispatıdır. İsmail Hoca bu sınavda rüştünün ispatlayabilecek mi hep birlikte göreceğiz. Ancak bu süreçte daha ilk puan kaybında homurdanmak yerine sabredip, destek olup zamana bırakmalıyız olayları. Sonuçta geçen sene Ersun Hoca daha kötü başlamıştı lige. Ancak zamanla takım oturdu ve adeta son 6-7 haftayı şampiyon rahatlığıyla oynadık. Bu sene de ipi göğüsleyebilmek için aynı sinerjinin yaratılması ve sabırların artması gerekiyor. Yolumuz açık olsun.

Not: Büyük takımlar puan kaybettiğinde hep gol bulamamasıyla eleştirilir. Ancak doğru savunmayı yapan rakiplerini de tebrik etmek gerekiyor. Bu açıdan Vahid Halilhodzic'i tebrik ediyorum. Uygulanabilecek en etkili savunmalardan birisini uyguladı ve kilitledi Fenerbahçe'yi. Geriye komple yaslanmak ile doğru savunma hamlelerini uygulamak arasında dağlar kadar fark vardır. Bu farkı bu maçta da gördük. Eğer Trabzonspor bu savunma anlayışına uygun olarak hücum varyasyonları da deneyip geliştirirse özellikle de Avrupa Ligi'nde ciddi başarılara ulaşabilir. Tabii ki tek maçlık bir yorum bu ama umut verdi kendi taraftarına Trabzonspor.

Not2: Rakamsal ve görsel istatistikler için: http://tr.matchstudy.com/TSL2014-15/TSLmain.aspx

(Sokriston)

2 Eylül 2014 Salı

MADELAYNNE MONTANO VE KIRSTIN RICHARDS HILDEBRAND



MADELAYNNE MONTANO

1983 doğumlu Kolombiyalı 185 cm uzunluğundaki ''opposite". Profesyonel kariyerine Arjantin'de başladı. Ardından sırasıyla Yunanistan ve Kore liglerinde forma giydi. Milli takımlar bazındaki ilk uluslararası turnuvası olan 2011 Güney Amerika Şampiyonası'nda turnuvanın en iyi skoreri seçildi. 2012-2013 sezonu için Azerbaycan'ın Rabita Bakü takımı ile anlaştı. Rabita Bakü takımıyla Dünya Kulüpler Şampiyonası'nda gümüş madalya kazandı ve o sezon Azerbaycan Ligi şampiyonluğu yaşadı, ligin mvp'si seçildi. 2013-2014 sezonu için Gs Daikin ile anlaştı, kendisinden beklentiler büyüktü fakat devre arasında çıktığı Yunanistan tatilinde ciddi bir sağlık sıkıntısıyla karşılaştı. Kulüp tarafından sezonu kapattığı yönünde açıklama yapıldı ardından yapılan tetkikler sonucunda yaklaşık 2 aylık bir aradan sonra tekrar salonlara döndü. Gs Daikin ile Türkiye Kupası'nda final four oynadılar. 3 yenilgi ve 0 galibiyet alarak turnuvayı 4. ve final four'u sonuncu tamamladılar. Türkiye Liginde play-off'larda Bjk BAU'yu çeyrek finalde 2-0 ile geçip yarı finalde 2-1 Vakıfbank'a yenildiler. Yarı final serisi 2.maçında Montano sonunda kendinden beklenen performansı gösterdi ve o maçta vakıfbank'ı 3-0 ile geçtiler. bana kalırsa montano sağlık problemini tam anlamıyla aşabildiyse çok yerinde bir transfer. Zaten bu seneki kadro yapılanmasına baktığımızda bol alternatifli bir kadro görüyoruz. Oyuncularımızın hepsi üst düzey oyuncular ve herkes as oynayabilecek veya başka bir bakış açısıyla birbirini yedekleyebilecek kalitede. Anlaşılan final serisindeki Garay'ın sakatlığı ve kaçan şampiyonluk bize iyi bir ders olmuş.



KIRSTIN RICHARDS HILDEBRAND

1985 doğumlu , 185 cm uzunluğundaki Amerikalı ''outside-hitter''. Kendisi Amerika A Milli Takımı'nın kaptanıdır. İlk yurt dışı deneyimini  2008-2009 sezonunda Rus takımı Novy Urengoy ile yaşamıştır. 2009-2010 sezonunda bir diğer Rus takımı Omichka Omsk ile anlaşmıştır.2010-2011 sezonu için Lokomotif Bakü ile anlaşmış ve CEV Challenge Cup ikinciliği yaşamıştır. 2011-2012 sezonu için rotası bu sefer de İtalya olmuştur. Bu bir yıllık süre zarfında Conegliano ve Piacenza formasını giymiştir. 2012-2013 sezonunda ise ülkemiz takımlarından Yeşilyurt Belediye ile anlaşmış ama burada talihsiz bir sakatlık geçirmiş ve  kendini gösterememiştir. Son olarak da Brezilya'nın Campinas Volei takımında forma giymiştir. Şöyle bir bakacak olursak istikrar abidesi bir voleybolcu olduğunu söylemek güç. Gittiği takımlarda ya bir sezon ya da yarım sezon forma giymiş ve bu durum bende soru işaretleri uyandırmıyor değil. Acaba uyumsuz biri mi, kaprisli mi ya da Amerikalı sporcu rahatlığı mı var? Artık bu aşamada Abondanza'ya güvenmekten başka çare yok. Sonuçta oyuncular birebir iletişime geçecek kişi o , umarım Abondonza kafasındaki oyun planına Hildebrand'ı monte etmekte sıkıntı yaşamaz çünkü İtalyanlar voleybolu teknik ağırlıklı ve belirli hücum organizasyonları oynatırken; Amerikalılar teknik düzenden biraz uzaktırlar ve güçleriyle oynarlar voleybolu.

(leman)