Son yılların en çekişmeli yarışı yaşanıyor Spor Toto Süper Lig'de bu sezon.Tabii tribünlerin ve sponsorların durumunu göz önüne alınca ortada bir çelişki olduğu hemen akla geliyor ama o başka bir yazının konusu olsun. Ligde 21. hafta itibarıyla Galatasaray 48, Beşiktaş 47 ve Fenerbahçe 46 puanda. Şampiyonluk yolunda takım oyunlarını, oyuncu yapılarını ve mental durumları kıyaslayınca Fenerbahçe'yi bir adımda görüyorum. Evet son iki iç saha maçında 5 puan kaybeden Fenerbahçe'yi favori olarak görüyorum. Peki neden? En temel gerekçem tabii ki de saha içi. Yani takım oyunları ve oyuncu yapıları. Galatasaray'a baktığımız zaman oyun olarak kırılgan ve kısır bir takım(gol olarak kısır değil, oyun olarak kısır). Beşiktaş ise oyuncu yapısı olarak kırılgan bir takım. Dün gece itibarıyla Liverpool'u da elediler ve yollarına devam ediyorlar Avrupa Ligi'nde. Bu da hem fizik olarak hem de mental olarak çok ciddi yoracaktır Beşiktaş'ı.
Galatasaray bu sezon Hamza Hamzaoğlu geldikten sonra 10 lig maçında 8 galibiyet alıp 2 kez de berabere kaldı. Çok ciddi bir istatistik bu. Ancak ben bu tabloya rağmen Galatasaray'ı beğenmiyorum. Bunu Fenerbahçeli olduğum için söylemiyorum. Gerçekten Galatasaray'ın ne oynadığını çok çözemiyorum. Genel olarak çözebilene de çok rast gelmedim. Ancak Hamza Hoca takımın başına geldiğinde birkaç pasla rakip kaleye gideceğiz demişti. Temel hücum felsefesi bu sarı-kırmızılı ekibin ve bunu gerçekten de başarıyorlar, özellikle de iç sahada. Üç büyük takım içinde ceza alanında en iyi çoğalan takım da Galatasaray. Bu konuda Fenerbahçe'den ve Beşiktaş'tan çok öndeler. Ancak takım savunmaları iyi değil. Bunda hem Hamzaoğlu'nun futbol anlayışı hem de takım yerleşiminin iyi olmaması etkili bence. Oynanması istenen futbol, oyunun üzerine kurulması gereken oyuncu ve eldeki malzeme çok ayrı birbirinden. Ciddi bir kadro planlaması sıkıntısı çekiyor Galatasaray. Sneijder üzerinden kurgulanması gerek sarı-kırmızılı ekibin dizilişinin. Ancak orta saha ve forvet yapısı bunun için ideal değil. Üstüne bir de Hamza Hocanın futbol anlayışındaki farklılık eklenince açıkçası bu "takım oyunu sıkıntısı" anormal durmuyor. Hatlar arası mesafeleri fazla ve maç içinde zaman zaman takım boyu çok fazla uzuyor. Eğer iyi alan savunması uygulayıp doğru kontra ataklar yaparsınız sarı-kırmızılı ekibi dağıtmanız çok kolay. Buna rağmen sağlam bir takım iskeletleri var. Muslera, Semih, Chedjou, Selçuk, Melo, Sneijder ve Burak takımın omurgası ve bu isimler şampiyonluk yaşamış oyuncular. Mental anlamda yarışı rahat kaldırabilirler. Galatasaray'ı da bu omurga taşıyor zaten. Ancak ne kanatlarda ne de beklerde istikrar sağlayabildiler. Takımın kırılgan oyun yapısının bir faktörü de bu bana göre.
Geçtiğimiz hafta Ntvspor'daki 90+ programında Hasan Şaş çok güzel bir konuya değindi: Rakipler, Galatasaray'ı yenebileceklerini düşünüp ona göre sahaya çıkıyorlar, önlem alma işini ikinci plana atıyorlar. Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye karşı ise tam tersini uyguluyorlar. Çünkü oturmuş ve belli bir sistemi var bu iki takımın dedi. Kesinlikle haklı. Rakipler Galatasaray'ı amiyane tabirle "küçük" görüp yenmeye oynuyorlar. Bu da Galatasaray'ın galibiyetlerindeki en ciddi faktörlerden birisi. Sonuçta karşınızda kaliteli isimlerden kurulu ve forması 110 senelik bir büyük takım var. Cezanızı kesmesi zor olmaz. Basit bir örnek durumu açıklayıcı olur sanırım. Galatasaray, Eskişehir deplasmanında çok kötü bir futbol oynadı. Özellikle de ikinci yarı tamamen Eskişehirspor'un hakimiyetinde geçti. Maçın son bölümlerine girilirken Skibbe risk alıp, 3 puanı düşündü ve ikinci bir forveti oyuna soktu. Galatasaray da bunu cezalandırıp aslında sürklase olduğu bir maçın sonunda 3 puanı aldı. Aynı Eskişehirspor, Beşiktaş maçına tamamen kontra atak taktiğiyle çıkıp, kağıt üzerinde 3-4-3 görünmesine rağmen savunmada 5-4-1'e bürünen sağlam bir savunma anlayışıyla maçı götürüp 3 puanı almıştı. Beşiktaş'ın bu sezon en etkisiz kaldığı maçlardan birisiydi bu. İki takıma, aynı takım hocasının ne kadar farklı yaklaştığını gözler önüne sermek için en güncel ve en yerinde örnek Eskişehirspor maçlarıydı sanırım. Benzer bir anlayışa Sivasspor maçında da maruz kaldı Galatasaray. 1-0 öne geçtikleri maçta Sivasspor oyunun hakimiydi ve henüz ilk yarı dolmadan defansif orta saha olan Kadir Bekmezci kenara geldi ve yerine Batuhan Karadeniz girdi. Orta alanda Adem ve Mehdi kaldı. Bu iki isim de Kadir'e göre daha yumuşak ve süpürücü özellikleri az olan oyuncular. Savunma yükünü çekmeyi çok beceremezler. Yani Sergen Yalçın önlem almayı, orta sahayı tutmayı değil de hücum etmeyi ve gol atmayı ilk sırasına almıştı.Yani Sergen Yalçın da Skibbe'nin hatasına düştü. İşte burada teknik-taktik kısımdan çok Galatasaray'a olan bakış önemli. Rakipleri sarı-kırmızılı ekibi yenmeye oynadıkça puansız ayrılıyor sahadan. Bu durum önümüzdeki haftalarda sürecek mi bilmiyorum ama şu an için çok ciddi bir belirleyici faktör olduğu tartışılmaz. Galatasaray'ın esas gücünün test edileceği maç Kadıköy'de oynanacak olan Fenerbahçe-Galatasaray derbisidir bana göre. Sarı-kırmızılı ekibin başına geçtiğinden bu yana Hamza Hocanın önlem alan bir oyun oynadığına henüz doğru dürüst denk gelemedik. Takım savunması, hatların mesafesi, doğru pozisyon alma, doğru hücumları yapma, sağlam savunma yapan rakibe karşı çözümler üretme gibi temel futbol disiplinlerinin ne kadarını uygulayabilecek Galatasaray açıkçası çok merak ediyorum. Hamza Hamzaoğlu açısından da çok ciddi bir sınav olacaktır bu maç.
Bir diğer rakibimiz ise Beşiktaş. Bilic geldiğinden bu yana derbi kazanamayan bir Beşiktaş var. Her iki derbiyi de deplasmanda oynayacak siyah-beyazlı ekip. Kafadan 0 çekerlerse bu maçlarda, şampiyon olabilirler mi? Açıkçası Fenerbahçe ve Galatasaray bu formunu sürdürürse imkansız. O yüzden bu derbileri farklı oynamak zorunda Beşiktaş. Yazının başında bir de oyuncu kırılganlığına değindim. Hem genç hem de şampiyonluk yaşamamış bir Beşiktaş kadrosu var. Özellikle de yerlileri içinde, ilk 11 futbolcuları arasında şampiyonluk gören isim yok sanırım. Bu Beşiktaş'ın en büyük sıkıntısı. Şampiyonluk her zaman kritik dönemlerindeki psikolojik eşikleri aşmakla kazanılır. Dünyanın her yerinde istisnai sezonlar dışında bu kritik eşikler hep yaşanır. Eğer bu dönemleri güçlü bir şekilde aşamazsanız hiç şansınız kalmaz. Beşiktaş ne yapacak? Açıkçası elini kolunu sallayıp şampiyon olabileceği bir ortam yok. Son haftaya kadar bu yarış gidecek gibi görünüyor. İç saha gibi bir avantajları yok, derbi fobileri var, Avrupa'da devam ediyorlar ve tecrübesizler. Bu kadar sebep şampiyonluk kaybetmeye yeter de artar bile. Ancak bu dezavantajlara rağmen saha içinde sağlam bir takım oyunu oynayan, son düdüğe kadar savaşan, taktik disipline önem veren bir Beşiktaş var. Bunlar da en güçlü yanları. Kapanan takımları açma adına çözüm üretip lig-avrupa dengesini ayarlayabilirse Bilic, şampiyonluk gelir. Ancak bu kadar sıkıntının nasıl üstesinden gelecekler veya gelebilecekler mi merak ediyorum.
Gerek takım oyunu, gerek oyuncu yapısı ve gerekse de mental faktörleri bir araya getirdiğimizde en sağlam takım Fenerbahçe. Deplasman ve iç saha maçları için ayrı ayrı oyunlar sahaya koyuyor. Takım tecrübesi ve oturmuşluğu çok yüksek. Ayrıca iki derbiyi de iç sahada oynayacak. Peki liderden 2 puan geride olmak ne olacak? Deplasman fikstürüne bakınca önümüzdeki 3 maç sırasıyla Torku Konyaspor, Gençlerbirliği ve Çaykur Rizespor. 3 maçlık iç saha fikstürü ise Galatasaray, Beşiktaş ve Bursaspor. Ne kadar zor bir fikstür olduğu aşikar. Ancak buradan gelebilecek 18 puan şampiyon yapar. Deplasmanlarda kazanan bir Fenerbahçe var son haftalarda. Ancak son iki iç saha maçında neredeyse tek kale oynamasına rağmen 5 puan bıraktı sarı-lacivertli ekip. Özellikle de Akhisar maçı ciddi bir ivme kaybı yaşattı takıma. Hem takımda hem de taraftarlarda ciddi bir moral bozukluğu yaşanıyor. Hatta şimdiden şampiyonluk gitti diyen azımsanmayacak sayıda taraftar var. Ben bu kadar kötümser değilim. Sezon başından beri düşündüğüm şey hala geçerli: Bu ligin anahtarı Fenerbahçe'de. Şampiyonu biz belirleyeceğiz. İpler bence hala elimizde. Ancak Akhisar maçıyla ilgili iki durum korkutuyor beni: Birincisi takımın ikinci yarı düdüğüyle birlikte ciddi anlamda telaşa kapılması ve anlamsız hücumlar yapması. Birçok pozisyonda acele edip yanlış seçimler yaptı oyuncular. İkinci olarak da takımın son 20 dakikada oyun disiplininden tamamen kopması. İnanılmaz derecede oyundan koptu Fenerbahçe ve bilinçsiz hücumlar birbirini kovaladı. Savunma ile hücum hattı arasındaki mesafede adeta cirit attı Akhisar Belediyesporlu oyuncular. Carlos'un da cesur hamleleri 3 puanı kaybettirdi bize. Bu iki sebep zorluğu artan, gerilimi tavan yapan son haftalardaki maçlara korkuyla bakmama neden oluyor. Böylesine oyun alışkanlığı olan, oyun ve pozisyon tecrübesi yüksek bir takımda yaşanmaması gereken sıkıntılar bunlar. Eğer önümüzdeki iç saha maçlarında yine bu durumlar yaşanırsa şampiyonluğa ulaşamayıp erken bir vakitte de havlu atabiliriz. İsmail Kartal'a çok iş düşüyor kalan haftalarda. Formsuzluklar bence bir şekilde çözülecektir ama takımın genelinin sorunu olan bu tip sıkıntılar çözülmezse 4. yıldız gelecek seneye kalabilir.
Her şeye rağmen avantaj şu anda 3. sırada görünse de bence Fenerbahçe'de. Zaman kimi haklı çıkaracak? Kupa İstanbul'un hangi ilçesine gelecek? Tüm bu sorular sanırım 13 hafta daha yanıt bulmayacak. Avantajlarımızı kaybedip şampiyonluk vermek konusunda üstümüze yok ne yazık ki. Umarım bu sezon bir kez daha tekrarlamayız geçtiğimiz senelerdeki hatalarımızı. Yolumuz açık olsun.
(Sokriston)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder