28 Şubat 2015 Cumartesi

İNANDIK SİZE BU SENE!


Bana göre sezonun en kritik ikinci virajına girmiştik iki hafta önce oynadığımız Anadolu Efes maçıyla. İlk kritik virajı Top 16 başladığında ilk üç haftada skor açısından başarısız geçtik. Oyun anlamında bugünlerin sinyallerini versek de içeride oynadığımız CSKA ve Oly maçlarından mağlubiyetle ayrılmak ister istemez başarısızlık imajı oluşturdu kafalarımızda. Geçmiş yıllardan süregelen problemimiz ise bu durumlarda mental olarak çökmemizdi. İşte burada en büyük etken; Zeljko Obradovic. Takım bu iki kritik virajın arasındaki dönemde maç sonu oynama alışkanlığını da edinerek kayıpsız geldi Efes maçına. Efes maçıyla başlayan süreci daha önemli addetmemin sebebi, gruptaki sıralama açısından belirleyici maçlar olmaları(ydı). Ülker Arena'da yenildiğimiz CSKA maçından çıktığımız andan itibaren Rusya deplasmanında sürpriz yapabiliriz diyordum. Nitekim yaptık da. Bu tatlı sürpriz yanında CSKA'ya karşı ikili averaj avantajını da bize getirdi. Galibiyetin verdiği coşku ve mutlulukla biraz taraftar kokabilir bu yazı. Muhteşem bir zaferle döndük Moskova'dan. Emeği geçen herkese teşekkürler ve tüm takıma tebrikler diyerek girişi sonlandıralım.




Analiz kısmına geçmeden takımın mental olarak ayakta kalışına da kısaca yer vermek istiyorum. Önce içeride uzatmada kaybedilen CSKA Moskova maçı, iki hafta ardından son dakikalarda kaybedilen Olympiakos maçı ve ardından kayıpsız geçilen bir Top 16 süreci. Üstelik Malaga gibi deplasmanlarda son dakikalarına başa baş girilen maçlara rağmen kayıpsız atlatılan bir süreç bu. Takip edenler biliyor zaten ama gerçekten değinmeden geçmek Obradovic'in şu yaptığını anlatmamak içime sinmiyor. Euroleague'in bir hafta ara verdiği dönemde Türkiye Kupası oynandı. Şehir dışında olduğum için final maçı haricindeki maçları izleyemedim. Lig ve kupayı pek de önemsediğimi ve düzenli takip ettiğimi de söyleyemem. Hem evde olmam hem de finalin lig finalinde de muhtemelen rakibimiz olacak Efes'e karşı olmam hasebiyle final maçını izledim. Rezil bir maç oynadık. Bu sezon Panathinaikos deplasmanıyla beraber en kötü performansımızı sergiledik. Önemli olmasa da işin ucunda bir kupa vardı ve ligdeki en ciddi rakibimizle karşılaştık finalde. Takım yine buna takılmadı. Moskova'da takır takır oynayarak kazandı. We have Obra they don't diyerek bu kısmı da geçeyim ve analize başlayayım.




Cska'yı boğduğumuz bir ilk çeyrek izledik. Özellikle 10-0 başladığımız kısımda gerek hücumda gerek savunmada her şeyi neredeyse kusursuz yaptık. Periyodun bitimine 5.44 gibi bir süre kala 10-0'ı yakalamıştık. O dakikadan sonra hücumumuz biraz teklemeye başladı. Özellikle Bogdanovic harika bir ilk çeyrek (ve maç) oynadı, skor olarak çok ön plana çıkmasa da savunma aklıyla takımın bu kadar derli toplu olmasının ana sebebiydi bana göre. Gerek ribaund katkısı gerek savunmada yer alışı ve hamleleriyle sabahlara dek övgüyü hak etti genç oyuncu. Oğuz çok formda bir dönemden geçiyor ve biz de kendisinden maksimum verimi alıyoruz neredeyse. Periyot genelinde savunma olarak yumuşak kalabilecek bir beşle oynamamıza rağmen 10 sayıda tuttuk CSKA gibi bir takımı. Goudelock'ın neredeyse tamamında oyunda olduğu bir çeyrekten bahsediyoruz üstelik. Pivot pozisyonunda Oğuz ve Zoric'in sürelerin çoğunu aldığı bir ilk periyottan bahsediyoruz. Harika bir yerleşim vardı savunmada. Bje ve az önce de söylediğim Bogdan bu savunmanın ayakta durma sebepleri. Gou'ya yardım götürebilen Bje, Zoric ve Oğuz dışarı çıktığında pas yollarını kapatan Zisis ve Bogdan. Akıllı savunma yapan oyuncuları o kadar özlemişim ki tekrar tekrar yazıyorum. Top 16 başladığından beri bu takım Euroleague'in en iyi savunma takımlarından birine dönüştü ve hala hem hayretle hem hayranlıkla izliyorum bu durumu. Bu savunmanın üzerine çeyreğin yarısına kadar hücumda da spacing'i çok iyi ayarlayınca müthiş bir ilk çeyrek geçirdik. İlk çeyrek için Fenerbahçe Ülker adına düşülebilecek tek olumsuz not; Zisis ve Oğuz'un ikişer faul almasıydı.




İkinci çeyreğin sonunda skorun neredeyse dengelendiğini gördük. 37-39 idi skor devreye girilirken. Skor olarak dememin sebebi periyodun genelinde aslında takımı beğenmiş ve bu skoru hak etmediğimizi düşünmem. Yine de anlık dahi olsa konsantrasyon kaybının bu seviyelerde nelere mal olacağını da gösteren bir skor bu. CSKA'nın maçın içine girebilmesi ve maçın kontrolünü ele alabilmesi için skor üretmesi gerekiyordu. Özellikle kısaların etkin oyunuyla bunu başardılar da. İkinci çeyreğin ilk kısmında daha ziyade bire birler üzerinden Teodosic ve Weems ile oyuna tutundular. Ardından oyuna giren Nando De Colo maç boyu en etkili isimlerden biri oldu ve ikinci çeyrekte de hemen katkı vermeye başladı. Periyodun ilk bölümünde pas yollarını yine iyi kapattığımızı gördük. Buna rağmen CSKA hücumunu yeterince engelleyemedik. Bunun ana sebebi ise 2.25 kala İtoudis'in aldığı moladan sonra savunmada kısa süreli yaşadığımız konsantre kaybıydı. Bu molaya gelindiğinde skor 27-35 idi. Kalan 2 dakika 25 saniyede 10 sayı yedik. İlk çeyrekte bitime 4.32 kala Weems ile ilk basketini ve sayılarını bulan CSKA'dan 14 dakika 32 saniyede 37 sayı yedik. Çok iyi başladığımız maçtaki avantajımızı kaybettik özetle. Moladan sonra CSKA basketi buldu ve farkı altı sayıya indirdi. Sonraki hücumdan boş döndük. CSKA'nın hücum ettiği o pozisyon çok şeye mal oldu işte bize. Çok iyi enerji koyduk o pozisyonun savunmasında ve iki kere top çalmanın kıyısından döndük ama 1-2 saniyelik dikkatsizlik, köşedeki De Colo'nun boşken topla buluşup üçlüğü yollamasıyla cezalandırıldı. Maç bir anda 32-35'e geldi ve ardından Obradovic teknik faul aldı. Bir iki pozisyon sonra Kirilenko topu taşımaktan yorulsa da faul düdüğü geldi. Hakem tanıdık bir isim: Luigi Lamonica. Neyse hakem hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum. Bu krize rağmen fena bitirmedik periyodu. İlk yarıda ribaund konsantrasyonu inanılmazdı takımın. Maça nasıl motive olduğumuzu gösterir nitelikteydi ribaund pozisyonları.



3. periyot genelde olduğu gibi skor yükünün uzunlara bindiği bir çeyrek oldu bizim adımıza. 8.48 kala Bogdan üçleyerek kenara geldi ve son çeyrekte ancak oyuna tekrar dahil olabildi, 12 dakika kadar kenarda oturdu. CSKA'da da 3.13 kala De Colo üçleyerek kenara gitti. Artık kim daha az hata yaparsa o öne geçiyordu bu çeyrekte. Karşılıklı sayılarla yine başa baş geçti ve 58-59 girildi son çeyreğe. Oyunculara ayrı değinmek istediğim için burayı kısa geçiyorum.




Savunmaların ön plana çıktığı bir son periyot izledik genel olarak. Bogdan'ın girdiği bölüm yani 6.45 kala skor 62-63'e gelmişti, bu da savunmaların ön planda olduğunun göstergesi. Hines'ın daha aktif olduğu ve bizi ribaundlarda zorladığını gördük periyodun başında. İkinci yarıda ilk yarıya oranla ribaund konsantrasyonumuzun düştüğünü söyleyebiliriz. İtoudis 3 faulü olan De Colo'yu kenarda çok fazla tutmadı ve 8.16 kala oyuncu 4. faulünü de yaptı fakat İtoudis onda ısrar etti. Israr etmesini de anlayabiliyorum. De Colo maç boyunca başımıza en çok problem açan oyuncu oldu. Fiziğinden ötürü eşleşme problemi yaşatıyor zira. Savunmada Gou gibi defolu oyuncularımız da olunca savunmak hepten zor oluyor. Obradovic'in sık sık oyuncu değiştirdiği ve "ben buradayım, artık İtoudis'i yenmenin zamanı geldi." dediği bir periyot oldu. 2.27 kala De Colo, 1.17 kala Vesely beşleyerek kenara gittiler. Hala başa baş giden maçın en kritik ribaundunda Bjelica inanılmaz bir çabayla ribaundu çekti ve topu korumayı başardı. Ardından olanlar oldu ve Milos Teodosic çıldırdı. 45.6 saniye kala 72-74 giden maçtan diskalifiye edildi ve Bjelica serbest atış çizgisine geldi. 3/4 atınca ve Milos atılınca maçın kazananı belli oldu ama ikili averaj için taktik fauller geldi. Maç 75-81 sona erdi. Teodosic'in yaptığı akıl alır gibi değil onu da belirtelim. 45 saniye var ve fark iki sayı, ne gerek var? 



Bana göre maçın adamı Bogdan'dı. Parkede olması takıma çok ama çok şey katıyor. Hem savunmada hem hücumda. İki pozisyonda Bjelica'ya pas vermek için gereksiz bir kararlılık sergiledi onun dışında da hata yapmadı zira. Goudelock'ın hakkını da verelim. Artık ikili sıkıştırma geldiğinde eskisi gibi saçmalamıyor ve doğru adamı bularak kolay sayı bulmamızı sağlıyor. Pas yapamadığımız ve baskının üzerine yoğunlaştığı anlarda topu pat pat yere vurup sonra potaya savurmaktan başka bir opsiyon da oluşturuyor kendisine. Bunu törpülerse takım seviye atlar. O anlarda sıkıştık mı çare bulamıyoruz ve top genelde kendisinde oluyor. Alkışlar Drew'a gitsin diyelim. Maç genelinde yaptığı doğru tercihlerle keyfimizi yerine getirdi. VESELY. Koca yürekli bir adam. Alakasız olacak belki ama bana Tuncay'ı andırıyor inanılmaz eforu ve enerjisiyle. Çok ekstra katkılar sağlıyor takıma ve günden güne kendisini geliştiriyor. Son zamanlarda serbest atış çizgisinden daha iyi görüyoruz kendisini ve seviniyoruz. Maç ne zaman zora girse, momentum karşı tarafa kaysa devreye giriyor. Profesör Bjelica, ribaundlarda takımı ayakta tutan yegane isim. Bugün zaman zaman içeriyi çok zorlayıp boş da dönse özellikle ilk yarı harika oynadı. Oyun içi zaman zaman kopabildiğini biliyoruz. Bugün bunu da pek yaşamadı üçüncü çeyrekte kısa bir dönem haricinde. Milos atıldıktan sonra çizgiden 3/4 atarak maçı bize getiren sayıları da kaydetti. Semih kısa sürede kendisinden beklenen katkıyı yerine getirdi. Özellikle Vorontsevich'i poster ettiği pozisyon harikaydı. Zoric de gerekli katkıyı fazlasıyla verdi. Kritik yerlerde ribaund için savaştı ve savunma zaaflarını takımın da yardımıyla örtmeyi başardı bugün. Hücumda çok iyi bir bitirici olduğunu zaten biliyoruz ve orada da katkı sağladı. Savunmada problemli olduğu için savunma katkısı en azından savunmayı bozmaması çok daha önemli. Hücumda katkıyı veriyor zira. Hickman'ın önemini sakat olduğu dönemde daha iyi anlamıştık. Tecrübesiyle bile ciddi bir katkı sağlıyor takıma. Bir de çok bahsedilmeyen bir özelliği var; fast break ve transition savunmasında Avrupa'nın sayılı kısalarından biri. Bugün Hines'ın pozisyonuna ne güzel yetiştiğini hatırlarsınız ve bunu her maç yapıyor. Emir de öyle aman aman bir gününde olmasa da gerekli katkıyı verdi. Zisis formsuz bir dönemden geçiyor. Kendi standartlarının altında özellikle hücumda. Bu formsuzluğu atacağına inanıyorum ben.

Daha güzel galibiyetlerde görüşmek dileğiyle.

(Aybars Elmacıoğlu - @aelmacioglu)

27 Şubat 2015 Cuma

ŞAMPİYONLUK YARIŞINDA BUNDAN SONRASI

Son yılların en çekişmeli yarışı yaşanıyor Spor Toto Süper Lig'de bu sezon.Tabii tribünlerin ve sponsorların durumunu göz önüne alınca ortada bir çelişki olduğu hemen akla geliyor ama o başka bir yazının konusu olsun. Ligde 21. hafta itibarıyla Galatasaray 48, Beşiktaş 47 ve Fenerbahçe 46 puanda. Şampiyonluk yolunda takım oyunlarını, oyuncu yapılarını ve mental durumları kıyaslayınca Fenerbahçe'yi bir adımda görüyorum. Evet son iki iç saha maçında 5 puan kaybeden Fenerbahçe'yi favori olarak görüyorum. Peki neden? En temel gerekçem tabii ki de saha içi. Yani takım oyunları ve oyuncu yapıları. Galatasaray'a baktığımız zaman oyun olarak kırılgan ve kısır bir takım(gol olarak kısır değil, oyun olarak kısır). Beşiktaş ise oyuncu yapısı olarak kırılgan bir takım. Dün gece itibarıyla Liverpool'u da elediler ve yollarına devam ediyorlar Avrupa Ligi'nde. Bu da hem fizik olarak hem de mental olarak çok ciddi yoracaktır Beşiktaş'ı.

Galatasaray bu sezon Hamza Hamzaoğlu geldikten sonra 10 lig maçında 8 galibiyet alıp 2 kez de berabere kaldı. Çok ciddi bir istatistik bu. Ancak ben bu tabloya rağmen Galatasaray'ı beğenmiyorum. Bunu Fenerbahçeli olduğum için söylemiyorum. Gerçekten Galatasaray'ın ne oynadığını çok çözemiyorum. Genel olarak çözebilene de çok rast gelmedim. Ancak Hamza Hoca takımın başına geldiğinde birkaç pasla rakip kaleye gideceğiz demişti. Temel hücum felsefesi bu sarı-kırmızılı ekibin ve bunu gerçekten de başarıyorlar, özellikle de iç sahada. Üç büyük takım içinde ceza alanında en iyi çoğalan takım da Galatasaray. Bu konuda Fenerbahçe'den ve Beşiktaş'tan çok öndeler. Ancak takım savunmaları iyi değil. Bunda hem Hamzaoğlu'nun futbol anlayışı hem de takım yerleşiminin iyi olmaması etkili bence. Oynanması istenen futbol, oyunun üzerine kurulması gereken oyuncu ve eldeki malzeme çok ayrı birbirinden. Ciddi bir kadro planlaması sıkıntısı çekiyor Galatasaray. Sneijder üzerinden kurgulanması gerek sarı-kırmızılı ekibin dizilişinin. Ancak orta saha ve forvet yapısı bunun için ideal değil. Üstüne bir de Hamza Hocanın futbol anlayışındaki farklılık eklenince açıkçası bu "takım oyunu sıkıntısı" anormal durmuyor.  Hatlar arası mesafeleri fazla ve maç içinde zaman zaman takım boyu çok fazla uzuyor. Eğer iyi alan savunması uygulayıp doğru kontra ataklar yaparsınız sarı-kırmızılı ekibi dağıtmanız çok kolay. Buna rağmen sağlam bir takım iskeletleri var. Muslera, Semih, Chedjou, Selçuk, Melo, Sneijder ve Burak takımın omurgası ve bu isimler şampiyonluk yaşamış oyuncular. Mental anlamda yarışı rahat kaldırabilirler. Galatasaray'ı da bu omurga taşıyor zaten. Ancak ne kanatlarda ne de beklerde istikrar sağlayabildiler. Takımın kırılgan oyun yapısının bir faktörü de bu bana göre.

Geçtiğimiz hafta Ntvspor'daki 90+ programında Hasan Şaş çok güzel bir konuya değindi: Rakipler, Galatasaray'ı yenebileceklerini düşünüp ona göre sahaya çıkıyorlar, önlem alma işini ikinci plana atıyorlar. Beşiktaş ve Fenerbahçe'ye karşı ise tam tersini uyguluyorlar. Çünkü oturmuş ve belli bir sistemi var bu iki takımın dedi. Kesinlikle haklı. Rakipler Galatasaray'ı amiyane tabirle "küçük" görüp yenmeye oynuyorlar. Bu da Galatasaray'ın galibiyetlerindeki en ciddi faktörlerden birisi. Sonuçta karşınızda kaliteli isimlerden kurulu ve forması 110 senelik bir büyük takım var. Cezanızı kesmesi zor olmaz. Basit bir örnek durumu açıklayıcı olur sanırım. Galatasaray, Eskişehir deplasmanında çok kötü bir futbol oynadı. Özellikle de ikinci yarı tamamen Eskişehirspor'un hakimiyetinde geçti. Maçın son bölümlerine girilirken Skibbe risk alıp, 3 puanı düşündü ve ikinci bir forveti oyuna soktu. Galatasaray da bunu cezalandırıp aslında sürklase olduğu bir maçın sonunda 3 puanı aldı. Aynı Eskişehirspor, Beşiktaş maçına tamamen kontra atak taktiğiyle çıkıp, kağıt üzerinde 3-4-3 görünmesine rağmen savunmada 5-4-1'e bürünen sağlam bir savunma anlayışıyla maçı götürüp 3 puanı almıştı. Beşiktaş'ın bu sezon en etkisiz kaldığı maçlardan birisiydi bu. İki takıma, aynı takım hocasının ne kadar farklı yaklaştığını gözler önüne sermek için en güncel ve en yerinde örnek Eskişehirspor maçlarıydı sanırım. Benzer bir anlayışa Sivasspor maçında da maruz kaldı Galatasaray. 1-0 öne geçtikleri maçta Sivasspor oyunun hakimiydi ve henüz ilk yarı dolmadan defansif orta saha olan Kadir Bekmezci kenara geldi ve yerine Batuhan Karadeniz girdi. Orta alanda Adem ve Mehdi kaldı. Bu iki isim de Kadir'e göre daha yumuşak ve süpürücü özellikleri az olan oyuncular. Savunma yükünü çekmeyi çok beceremezler. Yani Sergen Yalçın önlem almayı, orta sahayı tutmayı değil de hücum etmeyi ve gol atmayı ilk sırasına almıştı.Yani Sergen Yalçın da Skibbe'nin hatasına düştü. İşte burada teknik-taktik kısımdan çok Galatasaray'a olan bakış önemli. Rakipleri sarı-kırmızılı ekibi yenmeye oynadıkça puansız ayrılıyor sahadan. Bu durum önümüzdeki haftalarda sürecek mi bilmiyorum ama şu an için çok ciddi bir belirleyici faktör olduğu tartışılmaz. Galatasaray'ın esas gücünün test edileceği maç Kadıköy'de oynanacak olan Fenerbahçe-Galatasaray derbisidir bana göre. Sarı-kırmızılı ekibin başına geçtiğinden bu yana Hamza Hocanın önlem alan bir oyun oynadığına henüz doğru dürüst denk gelemedik. Takım savunması, hatların mesafesi, doğru pozisyon alma, doğru hücumları yapma, sağlam savunma yapan rakibe karşı çözümler üretme gibi temel futbol disiplinlerinin ne kadarını uygulayabilecek Galatasaray açıkçası çok merak ediyorum. Hamza Hamzaoğlu açısından da çok ciddi bir sınav olacaktır bu maç.

Bir diğer rakibimiz ise Beşiktaş. Bilic geldiğinden bu yana derbi kazanamayan bir Beşiktaş var. Her iki derbiyi de deplasmanda oynayacak siyah-beyazlı ekip. Kafadan 0 çekerlerse bu maçlarda, şampiyon olabilirler mi? Açıkçası Fenerbahçe ve Galatasaray bu formunu sürdürürse imkansız. O yüzden bu derbileri farklı oynamak zorunda Beşiktaş. Yazının başında bir de oyuncu kırılganlığına değindim. Hem genç hem de şampiyonluk yaşamamış bir Beşiktaş kadrosu var. Özellikle de yerlileri içinde, ilk 11 futbolcuları arasında şampiyonluk gören isim yok sanırım. Bu Beşiktaş'ın en büyük sıkıntısı. Şampiyonluk her zaman kritik dönemlerindeki psikolojik eşikleri aşmakla kazanılır. Dünyanın her yerinde istisnai sezonlar dışında bu kritik eşikler hep yaşanır. Eğer bu dönemleri güçlü bir şekilde aşamazsanız hiç şansınız kalmaz. Beşiktaş ne yapacak? Açıkçası elini kolunu sallayıp şampiyon olabileceği bir ortam yok. Son haftaya kadar bu yarış gidecek gibi görünüyor. İç saha gibi bir avantajları yok, derbi fobileri var, Avrupa'da devam ediyorlar ve tecrübesizler. Bu kadar sebep şampiyonluk kaybetmeye yeter de artar bile. Ancak bu dezavantajlara rağmen saha içinde sağlam bir takım oyunu oynayan, son düdüğe kadar savaşan, taktik disipline önem veren bir Beşiktaş var. Bunlar da en güçlü yanları. Kapanan takımları açma adına çözüm üretip lig-avrupa dengesini ayarlayabilirse Bilic, şampiyonluk gelir. Ancak bu kadar sıkıntının nasıl üstesinden gelecekler veya gelebilecekler mi merak ediyorum.

Gerek takım oyunu, gerek oyuncu yapısı ve gerekse de mental faktörleri bir araya getirdiğimizde en sağlam takım Fenerbahçe. Deplasman ve iç saha maçları için ayrı ayrı oyunlar sahaya koyuyor. Takım tecrübesi ve oturmuşluğu çok yüksek. Ayrıca iki derbiyi de iç sahada oynayacak. Peki liderden 2 puan geride olmak ne olacak? Deplasman fikstürüne bakınca önümüzdeki 3 maç sırasıyla Torku Konyaspor, Gençlerbirliği ve Çaykur Rizespor. 3 maçlık iç saha fikstürü ise Galatasaray, Beşiktaş ve Bursaspor. Ne kadar zor bir fikstür olduğu aşikar. Ancak buradan gelebilecek 18 puan şampiyon yapar. Deplasmanlarda kazanan bir Fenerbahçe var son haftalarda. Ancak son iki iç saha maçında neredeyse tek kale oynamasına rağmen 5 puan bıraktı sarı-lacivertli ekip. Özellikle de Akhisar maçı ciddi bir ivme kaybı yaşattı takıma. Hem takımda hem de taraftarlarda ciddi bir moral bozukluğu yaşanıyor. Hatta şimdiden şampiyonluk gitti diyen azımsanmayacak sayıda taraftar var. Ben bu kadar kötümser değilim. Sezon başından beri düşündüğüm şey hala geçerli: Bu ligin anahtarı Fenerbahçe'de. Şampiyonu biz belirleyeceğiz. İpler bence hala elimizde. Ancak Akhisar maçıyla ilgili iki durum korkutuyor beni: Birincisi takımın ikinci yarı düdüğüyle birlikte ciddi anlamda telaşa kapılması ve anlamsız hücumlar yapması. Birçok pozisyonda acele edip yanlış seçimler yaptı oyuncular. İkinci olarak da takımın son 20 dakikada oyun disiplininden tamamen kopması. İnanılmaz derecede oyundan koptu Fenerbahçe ve bilinçsiz hücumlar birbirini kovaladı. Savunma ile hücum hattı arasındaki mesafede adeta cirit attı Akhisar Belediyesporlu oyuncular. Carlos'un da cesur hamleleri 3 puanı kaybettirdi bize. Bu iki sebep zorluğu artan, gerilimi tavan yapan son haftalardaki maçlara korkuyla bakmama neden oluyor. Böylesine oyun alışkanlığı olan, oyun ve pozisyon tecrübesi yüksek bir takımda yaşanmaması gereken sıkıntılar bunlar. Eğer önümüzdeki iç saha maçlarında yine bu durumlar yaşanırsa şampiyonluğa ulaşamayıp erken bir vakitte de havlu atabiliriz. İsmail Kartal'a çok iş düşüyor kalan haftalarda. Formsuzluklar bence bir şekilde çözülecektir ama takımın genelinin sorunu olan bu tip sıkıntılar çözülmezse 4. yıldız gelecek seneye kalabilir.

Her şeye rağmen avantaj şu anda 3. sırada görünse de bence Fenerbahçe'de. Zaman kimi haklı çıkaracak? Kupa İstanbul'un hangi ilçesine gelecek? Tüm bu sorular sanırım 13 hafta daha yanıt bulmayacak. Avantajlarımızı kaybedip şampiyonluk vermek konusunda üstümüze yok ne yazık ki. Umarım bu sezon bir kez daha tekrarlamayız geçtiğimiz senelerdeki hatalarımızı. Yolumuz açık olsun.

(Sokriston)

15 Şubat 2015 Pazar

ANADOLU EFES - FENERBAHÇE ÜLKER MAÇ ANALİZİ

İki takım için de önemi yüksek bir maç oynandı dün akşam Abdi İpekçi'de. Grupta ilk dört takım yani çeyrek final oynayacak takımlar aşağıdaki takımlardan biraz ayrılmış durumda. Efes 4-3 durumda altında Laboral Kutxa 3-4 ile takip ediyor fakat onlar da hep altındaki takımlara karşı kazanmış durumda. Bu maçın önemi grupta üçüncülük için bir adım öne çıkmak ve ikinciliği zorlayabilmek diyebiliriz. Üçüncü olmak bile değerli zira karşıdan yüksek ihtimalle birinci çıkacak takım Real Madrid. Durum böyle olunca, üste bir de yerel rekabet söz konusu olunca başa baş bir maç izledik. Parkedeki oyundan çok sonuç istiyordu iki takım da, haliyle taktik savaşına da döndü maç.

Anadolu Efes; Doğuş, Janning, Cedi, Saric, Krstic beşiyle, Fenerbahçe Ülker; Zisis, Goudelock, Bogdanovic, Bjelica, Semih beşiyle çıktı parkeye. Savunmaların ön planda olduğu, iki takımın da biraz birbirlerini tarttığı bir başlangıç izledik ilk periyotta ilk beşler sahadayken. Efes özellikle Fenerbahçe kısalarını baskılı savundu. En başta da Doğuş Gou'ya yaptı bu savunmayı. Doğuş oyundan çıkana kadar zaman zaman Gou'ya top dahi aldırmadığını gördük. Kısa oyuncularımız kilitlenince skor bulmakta da zorlandık. Fenerbahçe ise öncelik olarak Efes'i pota altında durdurmayı tercih etti. Doğuş'un oyunda olması Efes'i neredeyse 4 kişi bırakıyor zira hücumda. Etkili savunmalar, hücumdaki takımları top kaybına zorladı çeyrek genelinde. Doğal olarak skor açısından kısır bir periyot izledik. Aslında serbest atış çizgisinden daha yüzdeli atabilsek biraz daha skor bulabilirdik. Efes takım faul hakkını ilk periyodun bitimine 5.50 kala bitirdi, biz de bundan biraz da olsa faydalandık ve çizgiye gittik birkaç kere. Periyot boyunca toplam 6-7 basket oldu zaten. Sayıların ciddi bir bölümü çizgiden geldi.






İkinci periyot ilk periyodun aksine hücumların daha ön planda olduğu bir çeyrek oldu ve karşılıklı serilerle başladı. Emir'in etkili oyunu ve Hickman'ın dönüşü bizim adımıza hücumun daha iyi işlemesini sağladı. Efes'te de Heurtel'in oyuna dahil olması ve Lasme'nin pota altını kapatması hücum verimliliğini arttırdı. Emir ve Heurtel de pnr oynamaya başladı, perde çıkışı doğru oynayan takım sayıya ulaştı genelde. Vesely ve Lasme sahada olunca iki takım da savunmada genelde switch yaparak oynadı haliyle. Emir'in perde sonrasında doğru oyunlarıyla ve uzunların performansıyla sayıya ulaştık genelde. Perde sonrası pozisyonları bozulan savunmaya karşı da ters eşleşmeyi aradık zaman zaman ve bundan da verim aldık. İkinci periyodun bitimine 6.20 kala Bje ilk kez kenara geldi ve yerine Oğuz oyuna dahil oldu tekrar. Oğuz'un oyunda kaldığı 2.5 dakika Fenerbahçe savunması adeta acı çekti. Her pozisyonda savunmanın dengesini bozdu Oğuz. Her switch sonrası ayaklarının yavaşlığından ötürü büyük açıklar verdik neredeyse. Obra da müdahale edip Semih'i oyuna geri aldı. Efes tarafında da bu sorun Krstic oyundayken görüldü. Bitime 2.25 kala Krstic oyuna döndü. Hemen ardından ilk pozisyonda Hickman turnikeyi bıraktı, ondan sonra -Semih üçleyince tekrar oyuna dahil olan- Bje Krstic'le karşı karşıya kalınca pozisyonunu yarattı ve isabeti kaydetti şutunda, ondan sonraki pozisyonda topu çaldık ve Hickman'ın harika pasını Vesely sayıya çevirdi. Bu üç pozisyonda da Krstic'in savunma zaafı sayesinde sayıyı bulduk. Özellikle Vesely'nin pozisyonunda Efes topu kaybettiğinde Krstic bir iki saniye kadar donuyor sonra uyanıyor ve geri koşmaya başlıyor fakat yetişemiyor beklendiği gibi.



Üçüncü çeyrekte; Efes adına Draper, bizim adımıza Bje biraz daha ön plana çıkan oyuncular oldular. Periyodun hemen başında Bogdanovic ribaundu aldıktan sonra Saric'in ayağına basınca ayağını burkarak kenara geldi ve oyuna tekrar dahil olamadı. Bu arada 2 hafta kadar oynayamayacakmış Ligtv'nin sitesinde okuduğuma göre. Bu sakatlık moral bozdu tabii, planları değiştirmek durumunda bıraktı Fenerbahçe'yi. Bogdan pek etkili bir maç çıkaramadı ama hiçbir şey olmasa spacing anlamında ciddi katkısı oluyor. Ki kötü gününde bile akıllı oynadığı için belli bir fayda sağlıyor takıma. En olumsuz şey ise çeyreğin bitimine daha 6 dk kala faul hakkımızı doldurmamız ve Semih ile Vesely'nin dörtlemesi oldu. Açıkçası son çeyrek öncesi iki sert uzunumuzun da dörtlemesi ve kısa oyuncularımızın oyuna girememesinden ötürü benim umudum kırılmıştı. Neyse ki korktuğum gibi olmadı. Bogdan sakatlanınca Kenan da forma buldu. En azından hücumda biraz da olsa katkı verdi bu sefer. Yine başa baş geçen çeyreğin sonucu Bje son saniye basketiyle belirledi ve son çeyreğe 1 sayı önde girdik böylece.





Son çeyrekte Efes'i özetlemek için Heurtel diyorum. Efes'in 18 sayısının 10 sayısını kaydetti son çeyrekte. En dominant maçını oynadı Efes forması altında. Duda pivotsuz başladı periyoda. Fenerbahçe Semih ile başlasa da 2 dakika sonra Semih beşleyince Zoric ilk kez forma buldu maçta. Efes kontrolü elinde tutan taraf oldu Vesely oyuna dönene kadar. 4 sayı gerideyken Vesely tekrar oyuna dahil oldu ve hemen etkisini gösterdi. Girer girmez basketi buldu ardından da savunmada topu çaldı. Takımın biraz uyumaya meylettiği anlarda direkt diriltiyor ortamı enerjisiyle. Çok iyi karakter bu anlamda. Heurtel'in el üstü şutları psikolojik olarak da maçı Efes'e yaklaştırıyordu. Bu noktada maç boyu pek etkili olamayan Zisis üçlük isabeti buldu ve takıma nefes aldırdı. Maçın son dakikasına girilirken Heurtel kenara geldi. Güzel bir set sonucu Efes müsait durumdaki Perperoglou ile üçlük isabeti bularak tekrar öne geçti. Mola dönüşü ise 31.5 saniye kala Gou inanılmaz bir üçlükle takımı tekrar öne geçirdi. Efes'e sayıyı buldurmayınca sonraki hücumda Hickman'ın da serbest atışlardaki soğukkanlılığıyla maçı aldık.




Kaybedilen CSKA ve Olympiakos maçları sonrası takımın tekrar ayağa kalkması mental olarak katedilen yolun kanıtı. Ciddi maç sonu tecrübesi de kazandı takım. Gerek Malaga deplasmanı gerek içerideki Laboral maçı gerekse dün oynanan Efes maçında da bunu gösterdik. Üstelik Bogdan sakatlanmış, son çeyrek başlamadan iki önemli uzun dörtlemiş ve kısalar etkisiz oynuyor, hal böyleyken daha da etkileyici oluyor. Zisis hiç gününde değildi fakat son bölümde en kritik şutlardan birini kullandı. Bu karakterdeki oyuncular çok değerli. Özlediğimiz karakteri takımda görmeye başladık bu sezon. Emir'in ve Gou'nun savunmadaki eforunu da belirtmek lazım. Özellikle Emir gerek savunmada gerek hücumda cidden harika bir maç oynadı ve maçı bize getirdi. 



Son olarak değinilmesi gereken bir nokta da Duda'nın Heurtel'i 55 saniye kala kenara alması ve orada unutması. Gou üçlük isabeti kaydettikten sonra neden almadı Heurtel'i oyuna tekrar anlayamadım. Obra maç sonunda taktik anlamda maçın galibi oldu eski koçuna karşı. Durum 17-17 aralarında. Yeri geliyor Pop bile böyle hatalar yapıyor gerçi 2013 Nba finallerinin 6. maçı hala akıllarda.

Aybars Elmacıoğlu (@aelmacioglu)