7 Nisan 2014 Pazartesi

YÜKSEK BEKLENTİLER VE YİNE HÜSRAN

Başlıktan bekleneceği üzere Fenerbahçe Ülker üzerine bir yazıyla karşı karşıyasınız. Bu sezon erkek basketbol hariç her alanda şu ana kadar beklentilerimiz gerçekleşti dersem doğru bir tespit olacak zannımca. Voleybolda hem erkek hem kadın takımlarının kazandığı kupalar, kadın basketbol şubemizin Euroleague'deki istikrarlı gidişatı, şu anda üzerimizde Galatasaray'a kaybetmenin hüznü ve hıncı olsa da futbol takımımızın ligdeki şampiyonluğunun hemen hemen garanti olmasından ötürü geriye kalan tek şube erkek basketbol. 





Sezon başı belki de ilk defa takım için yapılan hamleler bu kadar güven verdi. Zeljko Obradovic yeni koçumuz olunca basketbolla alakalı her taraftarın gönlüne su serpilmiştir sanıyorum. Özellikle son sezonlarda, büyük beklentiler besleyip ardından onların unufak olmasını hepimiz izledik. Umutların hepten sönmeye başladığı, "herhalde artık Euroleague'de tutunamayacağız" düşünceleri canlanırken, koçluk yaptığı beş takımın dördünde ilk sezon Euroleague şampiyonluğu kazanan Sırp koç gelince istemsizce beklentilerimizi yükselttik. Tabii sadece koç transferi sebep değildi beklentilerin yükselmesine. Obradovic geldiğinde iyi transferler yapılacağını bekliyorduk genel olarak. Linas Kleiza (kendisi benim için bu sezonun en büyük hayal kırıklığıdır), Nemanja Bjelica, Luka Zoric gibi NBA'den ve Avrupa basketbolundan tanıdığımız isimlerle Kenan Sipahi ve Melih Mahmutoğlu gibi ligimizden tanıdığımız oyuncular transfer edildi sezon başı. Gasper Vidmar da Beşiktaş'ta geçirdiği kiralık sezonun ardından takımda tutuldu.


Fenerbahçe camiası taraftarı olarak bunu çok yapıyoruz belki de. Ben bu özelliğimizi Real Madrid taraftarına benzetiyorum biraz her daim başarı istiyoruz ve hemen istiyoruz. Futbol takımı başarılı olsa bile Aykut Kocaman döneminde daha defansif bir oyun sergilediği için hala zaman zaman eleştirilmekte. Konudan çok sapmadan devam edeyim. Geçen sezon olduğu gibi yine gaza geldik sezon başı. Bu sefer "başımızda koç gibi koç var transferler de sağlam aksilik olmazsa F4 gelecek" düşüncesi oluştu sezona da güzel başlayınca. Ne kadar Euroleague'de ilk gruplar çok ölçü olmasa da içeride Barcelona'yı ve iki maçta da CSKA'yı mağlup eden bir Fenerbahçe Ülker vardı parkede. Bojan çok formdaydı ve Emir sonunda beklenen çıkışı göstermiş gibiydi sezonun ilk bölümünde. F4 yapabileceğimize inansam da Top 8'i yeterli görüyordum ben bu sezon gerçi onu da belirtmeden geçmeyeyim.


Takımın gidişatının bozulacağına dair sinyaller Euroleague'de ilk gruptan sonra transfer yapılmamasıydı bana göre. Kenan çok yetenekli de olsa tecrübesizliği hissediliyordu. İlk gruplarda bu çok sorun oluşturmasa da Top 16 ile beraber takımların işi daha ciddiye alıp savunmaları sertleştirmesiyle 1 numara yedeği ihtiyacı duyacağımız açıktı. Benim de katıldığım ve genel olarak istenen bir de pivot transferiydi o dönem. Vidmar savunmada iyi hücumda verimsizdi, Zoric ise hücumda zaman zaman verimli savunmada ise genelde kötüydü. 


Transfer yapılmadan girildi Top 16'ya. İçimize sinmese de Obradovic'in bir bildiği vardır dedik. Pisi pisine yenilgilerle, şanssız bir şekilde başladı Top 16 bizim için. Gerek Barcelona gerek Olympiakos maçı yakın da geçse, kontrolün alıştığımız üzere elimizde olduğu maçlar değildi bu sefer ilk turun aksine. Bu dönemde Vidmar ve Kenan'ın sakatlıkları transfer yapılmasını mecbur kıldı. Tabii Top 16 başlamadan ara transferde alınabilecek iyi oyuncular kapılmıştı. En dikkat çeken transferlerden birisi Daniel Hackett'ın Milano'ya gitmesiydi mesela. Bizim de ihtiyaç duyduğumuz guard pozisyonunda oynayan oyuncu, ilk gruplarda çok kötü gözüken Milano'ya gitti ve takım onun da transferinin etkisiyle Top 16 turunda kendisini toparladı. şu anda da grubumuzda ikinci sırada. Ardından Pierre Jackson ve Blagota Sekulic transferleri geldi. Sekulic, Vidmar'ın boşluğunu kapayacak tarzda bir pivot değildi ve biliyorduk bunu. Bu sezon en anlam veremediğim transfer aynı zamanda. Pick and Roll yerine bire bir odaklı bir oyun tercih etti bu sene Obradovic çünkü. Bu konuya ayrıca değineceğim zaten. Pierre Jackson ise sezonun o vaktinde yapılabilecek iyi tercihlerden biriydi bana göre çok seçenek yok zira. Pierre Jackson NBDL'den Euroleague'e geldiği için uyum sorunu yaşayacaktı, bunu da biliyorduk ve yaşadı da.


Gelelim takımın sezon başındaki oyununa devam edemesinin diğer asıl sebebine. Burada koçumuzun oyunu tekrar bire bire dökme taktiği diğer sebep. Tabii ki tercihine saygı duyulacak bir koç Zeljko Obradovic ancak bu sezon en verimli yolu izlemediği de ortada. En azından pick and roll oyununa daha çok yer verilebilirdi, bire bir oyununa Top 16'da haddinden fazla ağırlık verdik. Yine en verimli yol olmasa da şimdikinden daha verimli olurdu. Söz konusu Obradovic olduğu için bu yolun önümüzdeki sezonlarda en verimli yol olmamaya devam edeceği hususunda net bir şey diyemiyorum. Bence olmaz fakat Obradovic bir mucize daha gerçekleştirirse de sanırım kimse şok olmaz. Bire bir üzerine kurulu bir oyun oynanınca topun eline az geçtiği oyuncular için konsantre olmak çok daha zor oluyor. Hem savunmada hem hücumda yüksek konsantrasyonla başladık sezona ve takım bu aşamaya gelene dek yıprandı sistemden ötürü. Şimdi de konsantrasyon problemi yaşıyoruz. Bu problem son zamanlarda oynadığımız maçların hemen hepsinde görüldü zira. Banvit maçı en güzel örneklerden biri bu durum için.






Açık konuşmak gerekirse Obradovic'in gelişinden sonra Top 8 yapamamak benim için hayal kırıklığı oldu bu sezon. Koçumuz da kendi kariyerine baktığımız zaman kötü sezonlarından birini geçirdi. Takıma beklediğimiz katkıyı sağlayamadı. İnsanlar hata yapar dolayısıyla koçlar da hata yapar. Büyük koçlar yaptıkları hatadan ders çıkarır. Son iki cümleyi bu ara çok duymuş olsak da en açıklayıcı cümleler bunlar. Önümüzdeki sezon için benim güvenim tam Obradovic'e. Umarım Panathinaikos'da olduğu gibi uzun yıllar kalır başımızda.


Top 8 yapamamaktan daha çok hayal kırıklığına uğratan nokta ise takımın son haftalardaki durumu. Ruhlarını kaybetmiş ve ne yapacaklarını bilemez halde gözüküyorlar, bunun da en güzel örneği geçen Perşembe günü oynadığımız Laboral Kutxa Vitoria maçı. Laboral grubun dibinde olup sorunsuz bir takım olmasa da kendi sahasında problem oluşturabilecek bir takımdı ve takımın halini görünce kesin diyemiyorduk zaten. Ne kadar o maçı kazansak dahi gruptan çıkmamız mucizelere bakıyor olsa da o maçı KA-ZA-CAK-SIN-IZ! Olmadı, kazanamadık. 





Değinmek istediğim bir nokta da takımın kemik kadrosundan güvendiğimiz Emir ve Bojan. Sorumluluk almaları gereken dönemde ikisi de kayıplara karıştı. Bizim güvenimiz bu zamanlarda o sorumluluğu almanız içindi başka zamanlarda değil. Belki de koç en büyük hatayı onlara güvenerek yaptı. Efes'in halini de biliyoruz Oktay Mahmuti'nin gidişine kadar. Koç değişikliğiyle yapabilecekleri tek değişikliği yapıp Doğuş Balbay, Birkan Batuk gibi oyuncuların liderliğiyle savunma odaklı oyuna döndüler. Efes'in bu koç değişikliğinden sonra çoğu maçta elinden geleni yaptığını gördük. En azından bu özveriyi beklerdik bizler de taraftar olarak takmımızdan. Top 16 seviyesinde göremedik ne yazık ki. Geriye sadece lig kaldı. Umudumuz takımın play-off'lara kadar toparlanması artık.


edit: ilk yazım olması sebebiyle bir iki ufak değişiklik yaptım, affola.


(unfaithful)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder